EDİRNE UZUNKÖPRÜ ADALET GAZETESİ
ANKARA'DAN AYLİN YAVAŞ, aylinyavas@gmail.com
UÇANTÜRK (sayılar: 484-486)
BİR PERİ MASALININ ARDINDAN
Türk Hava Kurumu (THK), her yıl düzenlediği genel kültür, yabancı dil sınavı ve mülakatlar sonucu 17-19 yaşları arasında, THK'nin açtığı kurslara katılarak başarılı olmuş bir grup öğrenciyi yaz döneminde tüm giderlerini karşılayarak dünyanın çeşitli ülkelerine gönderiyor. Bu ülkelerden de aynı sayıda öğrenciyi ülkemize getirerek karşılıklı tanıtım etkinlikleri düzenliyor. Bu programa 'Uluslar Arası Hava Öğrenci Değişim Programı' (International Air Cadet Exchange) deniyor. 2002 yılında bu programın sınavlarına tüm Türkiye'den 100 civarı öğrenci katıldı. Önce Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezi (ÖSYM) tarafından düzenlenen, 100 soruluk Kamu Personeli Dil Bilgisi Seviye Tespit Sınavı (KPDS)`na benzer bir sınava girdik. Herkesin İngilizce bilmesi zorunluydu. Ayrıca ek dil bilmek (Almanca ya da Fransızca), ek puan getiriyordu. Herkes İngilizce ve Türkçe mülakatlara da katıldı. Bunlarla hem genel kültürlerimiz hem de yabancı dil hakimiyetlerimiz değerlendirilmiş oldu. Oldukça yoğun bir sınav maratonu geçirdik. Sadece 20 kişi seçileceğinden, büyük bir heyecanla sonuçların açıklanmasını beklemeye başladık. Heyecanlanmamak elde değildi; ülkemizi yurtdışında temsil edecektik. Yüce önderimiz Mustafa Kemal Atatürk'ü, Türkiye Cumhuriyeti'ni, THK'yi tanıtma gururuna sahip olmayı kim istemez ki? Ayrıca birçok havacılık aktivitesine katılmak, yeni yerler görmek, farklı insanlar ve kültürlerle tanışmak, ufkumuzun genişlemesi, vs. bizi bekliyordu. Nihayet sonuçlar açıklandı. Seçilen yedi kızdan biri bendim! O kadar mutlu oldum ki hemen bu sevincimi ailemle paylaştım. Onlar bana böylebir eğitim, terbiye ve kültür vermeseydi, bu mutluluğu belki de hiç tatmayacaktım. Çok teşekkürler sevgili anneciğim ve babacığım; Aygül-Fahrettin YAVAŞ, iyi ki varsınız... Unutmadan, bir de bu başarımda İngilizce'min ileri düzeyde olması, kilit rol oynadı. Bunun temelini İngilizce Öğretmenim Sayın Cengiz TURGUT'a borçluyum. Buradan kendilerine de teşekkürlerimi sunmak istiyorum. Sizin gibi değerli ve başarılı birinin, Uzunköprü'de (Edirne) olması biz Uzunköprülüler için büyük bir şans.
Dörder kişi İngiltere ve Amerika, ikişer kişi de Kanada, İsveç, Hong-Kong, Almanya, Hollanda ve İsrail yolcusuydu. Yurtdışına gönderilmeden önce 1-7 Temmuz tarihleri arasında, Eskişehir-İnönü Eğitim Merkezi'nde hızlandırılmış havacılık eğitimi aldık. Burası, Eskişehir'in 36 km. batısında, İnönü ilçesine 1 km. uzaklıkta, doğayla baş başa bir eğitim merkezi. 800x1200 m. genişliğe sahip bir havapisti mevcut. Tesis içinde idare binası, uçuş kulesi, eğitim ve bakımtesisleri, yatakhaneler var. Yaz aylarında planör, paraşüt, yamaç paraşütü, yelken kanat, mikrolayt ve balon kursları burada verilmektedir. Daha detaylı bilgiye 0 222 591 21 12'den (https://www.thk.org.tr/ihem) ulaşabilirsiniz. Burada aldığımız eğitim oldukça kapsamlıydı. Genel havacılık, uçuş prensipleri, balon, meteoroloji gibi dersler gördük. Havacılığın, ülkemizdeki ve dünyadaki yerini öğrendik. Bütün hocalar çok iyiydi. Ders dışında bizlerle arkadaş oldular. Hep beraber şarkılar söyleyip, sohbet ettik. 3 Temmuz Çarşamba günü hepimiz üçer kez planörle uçtuk. Planör, motorsuz bir uçak çeşidi; rüzgara bağlı uçuyor. Uçakla ya da vinçle kalkıyor. Bu uçuşlarımız sırasında, çift kumanda planör kullanmış olduk. Böylelikle 'uçma' duygusunu ve bunun ötesinde 'uçan bir cismi kullanma' heyecanını tattık. Bu bir haftalık eğitim süreci bize bunlar dışında, ben`i unutup, "biz" olmayı öğretti. Sanki paylaşma, dayanışma, dostluk, kardeşlik gibi kavramların da öğretildiği bir gençlik kampındaydık aynı zamanda. Biz mübadele öğrencilerinden sorumlu olan hocamız, beni kızların 'posta başı'sı seçtiğinden sabah beşten akşam on bire kadar koşturdum: Sabah kızları uyandırmak, gece yatmalarını sağlayıp, ışıkları söndürmek, duyuruları bildirmek, yoklama tutmak, vs.
7 Temmuz'da havacılık eğitimimizi tamamladıktan sonra, 15 Temmuz'a kadar bir haftalık dinlenme süremiz vardı. 15 Temmuz sabahı, hepimiz THK Genel Başkanlığı, Opera-Ankara'da buluştuk. Herkesin gözleri ışıl ışıldı. Bu galiba 'uçan bir Türk Gençliği'nin parçası olmanın ve yurt dışına çıkıyor olmanın verdiği heyecanın bir yansımasıydı. Resmi formalarımız dağıtıldıktan sonra Hava Pilot Korgeneral, THK Genel Başkanı Erdoğan KARAKUŞ, biz mübadele ekibini öğle yemeğine aldı. Hepimizin tek tek hatırını sorup, isimlerimizi, okullarımızı ve bölümlerimizi öğrendi. Birçok konudan konuştuk. Özellikle Türkçe'mizin diğer dillerden üstünlüklerinden bahsettik: Yazıldığı gibi okunması, Latin Alfabesi olması, sondan çekimli olması, vs. Enfes bir yemekten sonra, Türkkuşu Eğitim Merkezi'ne götürüldük. Burası Ankara şehir merkezine 15 km. uzaklıkta, İstanbul yolu üzerinde, 3 Mayıs 1935'te kurulmuş, THK'nin en büyük eğitim merkezi. Burada geçen kış model uçak kursuna gitmiştim. Oldukça güzel bir yer. Burada konakladıktan sonra, 16 Temmuz sabahı, Esenboğa Havalimanı'ndan grup grup ayrılmaya başladık. Aynı zamanda İngiltere anılarım da başlıyordu yavaş yavaş...
İngiltere Anılarım-1
İngiltere'ye Yasemin ÇAKMAK, Cengizhan ACAR, Özcan BiÇER ve ben gönderiliyorduk. Buraya İstanbul Atatürk Havalimanı'ndan aktarmalı olarak vardık. Dördümüz de ilk defa uçağa biniyor ve yurt dışına çıkıyorduk. 'Bulutların üstünde olmak' deyimini anlamamı sağladı bu uçuş. Havadan da olsa birçok ülkeyi gördük. Kimi zaman ise sadece bulutların dansı vardı ufukta. Heathrow Havalimanı'na inmeden önce, Thames Nehri'ni ve Londra'yı havadan izlemek çok güzeldi. Bizdeki THK'nin İngiltere'deki benzeri 'Royal Air Force' (RAF). RAF'tan bir komutan ve bir hava öğrencisi bizi güler yüzle karşıladılar. Otobüse binerken biraz karışıklık yaşadık. Trafik, İngiltere'de bizdekinin tam tersi; yani, araçlar soldan gidiyor. Sürücünün koltuğu, aracın sağ-ön tarafında yer alıyor ve araca soldan biniliyor. Buna alışmamız biraz zaman aldı. Bizi RAF'ın Uxbridge'teki üssüne getirdiler. Hemen hemen tüm mübadeleciler gelmişti. Odalarımıza yerleştirildikten sonra akşamki brifinge kadar dinlenmek ve duş almak için süre verdiler. Adım adım meraklı gözlerle inceleme yapmaya başladım. İlk olarak, tuvaletlere girince bizdeki gibi elektrik tuşlarının olmaması dikkatimi çekti. İçeri girince ışıklar otomatikman yanıyor. Tuvaletlerin içinde taharet çeşmesi olmaması da dikkatimi çeken ikinci şey oldu. Tuvalet temizlikleri, sadece tuvalet kağıdından oluşuyor. Allah'tan tuvaletlerin dışında çeşme ve sabun vardı. Tuvalet keşfinden sonra bir de banyoya göz atayım dedim. Banyo bölümü ikiye ayrılmış, bir bölümünde sadece küvet var. Diğer bölümdeyse duş kabinleri var. Duş almak için kabine girip, kapıyı kapadım. Arkamı döndüğümde yine bir şaşkınlık beni bekliyordu...
Duvarda çeşme (vana) yoktu! Bizdeki küçük yüz bin büyüklüğünde bir tuş vardı. Buna basınca sıcaklığı kendiliğinden ayarlanmış su, belirli bir süre akıyor. Suyun sıcaklığını ayarlama şansım olmadığından biraz haşlandım. :) Giyindikten sonra saçlarımı kurutmak için banyoya gittim. Ama prizler de farklıydı; iki değil, üç delik vardı. Bu yüzden, saçlarımı el kurutma makinesinde kurutmak zorunda kaldım. Çok eğlenceliydi. Akşam yedide brifing için toplandık. Yarbay Mike Eveleigh bize kurallardan ve yapacağımız aktivitelerden bahsetti. 100 civarı öğrenciydik. 19 farklı ülkeden; Amerika'dan Japonya'ya, Avustralya'dan Fransa'ya tam bir kültür mozaiğiydik. Ortak noktamız, 'havacılık'tı ve İngilizce, iletişim anahtarımızdı. Daha sonra üç gruba ayrıldık. Bizim grupta Kanadalılar, Amerikalılar, Hollandalılar ve İsrailliler vardı. Bizimle Yüzbaşı Tina Shaw ilgilenecekti. Bu tatlı bayan, bizlere programlarımızı dağıttı. Üç grup, İngiltere'nin farklı bölgelerini gezecektik. Bizim programımız üç bölümden oluşuyordu:
1-Londra Safhası, 2-Güneydoğu Bölgesi (Sussex) Turu, 3-Cranwell Safhası.
Programlarımızı aldıktan sonra ilk akşam yemeğimiz yedik. Genelde, akşam yemeklerinde çorba içmiyorlar. Sebze yemekleri de yok. Bol bol hamburger, pizza, makarna ve kızartma yiyiyorlar. Akşam yemeğinden sonra da pasta yeniyor. İngiltere'de kaldığım sürece, hayatım boyunca yediğim en güzel pastaları yedim, diyebilirim.
İngiltere Anılarım-3...
Yemekten sonra askeri üssü keşfettik. Yemyeşil ve tertemizdi. Yol yorgunluğu çökünce, yurtlarımıza döndük. Bizim odada, Kanadalı, İsrailli, İngiliz, Hong-Konglu ve Hindistanlı kızlar vardı. Karşıdaki odada ise İsveçli, Singapurlu, Amerikalı ve Hollandalı kızlar kalıyordu. Kendi aramızda pijamalı bir tanışma partisi yaptık. Gece yatmadan önce, dişlerimi fırçalarken dikkatimi çeken bir şey oldu. Lavaboya ya da banyoya giderken, yalnız biz iki Türk kızı ve bir İsrailli arkadaş, terlik giyiyorduk. Her yerde yalın ayak dolaşmaları, pek hoşuma gitmedi doğrusu... 17 Temmuz sabahı, ilk kahvaltımızı yaptık. Kahvaltıda sütlü çayiçiyorlar ve domuz kızartması ile pilaki tarzı kuru fasulye yiyiyorlar. İleriki günlerde, bunların sabit olduğunu gördüm. Bunların dışında, mısır gevreği, patates kızartması ve haşlaması da var. Patatesi kabuklarıyla yemeleri ve püresini de kabuklu yapmaları çok ilginçti. Aşçı bayana, peynir olup olmadığını sorduğumda, 'Hiç kahvaltıda peynir yenir mi?' diyerek, garipçe baktı. Bu da bir kültür farkıydı galiba. Nerede bizim Uzunköprü peyniri, Gemlik zeytini, sıcak sıcak dere boyu odun ekmeği?.. Kahvaltıdan sonra Londra turu bizi bekliyordu. Önce rehber eşliğinde, otobüsle şehir turu yaptık. Madame Tussaud's, the Planetarium, HydePark, Westminster Abbey, Piccadilliy Circus, St.Paul's Cathedral gibi birçok ünlü ve bir o kadar da güzel yeri görme fırsatımız oldu. Londra'da tarihle modernleşmenin dansını görüyorsunuz. 400 yıllık bir kiliseye, yeni yapılmış lüks bir alışveriş merkezi eşlik ediyor. Modern ve eski mimari, sanki birbiriyle yarışıyor. Tek kelimeyle 'mükemmel' bir mimarisi var. Tarihlerini çok iyi korumuşlar. Yeraltından ulaşım çok gelişmiş. Caddeler, pırıl pırıl. Taksiler, siyah renkte. Sokaktaki direklerin üst kısımlarındaki saksılarda rengarenk çiçekler var. Dükkanlar 16:00-17:00 civarı kapanıyor. 'Pazarlık' kavramı pek yok, etiket fiyatı geçerli. Bizim paramıza göreaşırı pahalı bir ülke; iyi kalite bir küçük şişe su, yaklaşık 9 milyonTL. Günün ilerleyen saatlerinde RAF'ın Hendom Müzesi'ne (Royal Air Force Museum Hendom) ve Britanya Ulusal Havacılık Müzesi'ne (Britain's National Museum of Aviation) gittik. Her ikisi de çok güzeldi.
İngiltere Anılarım-4...
18 Temmuz Perşembe önce Britanya Hava Yollarına ait, 'Londra'nın Gözü' denilen (The British Airways London Eye) dünyanın en büyük gözlem tekerleğine gittik. Başka bir deyişle, dev bir dönme dolaba bindik. Burası 2000 yılında açıldığından, başlarda 'BinyılınTekerliği' (The Millennium Wheel) deniyordu buraya. Bir tur ortalama yarım saat sürüyor. 45 km. uzaklığa kadar olan her yer rahatlıkla görülebiliyor. Bu kadar muhteşem bir manzara daha öncegörmemiştim. 'The London Eye'dan sonra 'The Tower of London' ve 'The Tower Bridge'i gördük. 'The Tower Bridge' açılıp kapanabilen meşhur köprü. Hemen yanında da 'The Tower of London' var. Burası 14. yy. başından beri Kraliyet'in mücevherlerine ev sahipliği yapıyor. Aynı zamanda hapishane, kale ve bazı önemli antlaşmalara imza atılan, sarayın bir parçası olarak kullanılmış. Kraliçe Elizabeth'in elmaslarına bayıldım. Üstelik gördüğümüz her şey gerçekmiş! 1660'lardan beri kullanılıyor olmalarına rağmen, yepyeni duruyorlar. Bahçede kuzgunlar var. İri kargaya benzeyen bu kuş çeşidini, ilk defayakından gördüm. Efsaneye göre Kral II. Charles'a, kuzgunlar kaleden ayrılacak olursa, monarşi yıkılır denmiş ve o da bu yüzden daim akalede bir miktar kuzgun bulundurulmasını emretmiş. Son olarak, İmparatorluğa Ait Savaş Müzesi'ni (Imperial War Museum) ziyaret ettik. Bu kadar çok uçağı, uzun yıllar önce yapabilmiş olmaları ve bunların dünya savaşlarında büyük rol oynaması oldukça düşündürücüydü. 19 Temmuz Cuma, Buckingham Sarayı'na (Buckingham Palace) gittik. Kraliçe'nin sarayı, çok görkemli. Burada, toplam 59 dakika süren muhafızların görev değişimini (The Change of The Guard) izledik. Sonra, Kraliyet'e ait en eski parklardan biri olan St.Jame's Park'ı görüp, İngiltere Başbakanı Tony Blair'in başbakanlık ofisine; Downing Caddesi No.10'a gittik (No.10 Downing Street). Burada, THK'nin bir rozetini Tony Blair'e verilmek üzere, kapıdaki görevliye sundum. Daha sonra, Avamlar Kamarası (The House of Commons) ve Lordlar Kamarası'ndan (The House of Lords) oluşan Parlamento'yu gezdik. Her köşe farklı bir kültürel ögeyi anlatıyordu. Bir yerde Kral XIII. Henry'nin eşlerinin dev portreleri varken, başka bir tarafta William Shakespeare'in dizeleri size eşlik ediyor. Tur sırasında, İngiliz tarihi hakkında bilgi verirken birden durdu. 1649-60 yılları arasındaki dönemi unuttuğunu fark ettim. 'Affedersiniz,' diyerek, bu döneme 'Protectorate' dendiğini, sonucunda Kral Charles'ın kafasının uçurulduğunu, iç karışıklıkların çıktığını, monarşinin düşüp, Avam Kamarası'nın güç kazandığını belirttim. Şaşkın gözlerle sözümün bitmesini bekledi ve hangi ülkeden geldiğimi sorup, beni tebrik etti. Gururla Türkiye'den geldiğimi söyleyip, teşekkür ettim. Başka bir salonda da, İngiltere'de kadınların 20. yüzyılın ikinci yarısında parlamentoya girebildiklerini ifade etti. Ben yine söz isteyerek, 'Türkiye'ye önderimiz Atatürk sayesinde, Türk kadınlarına 5 Aralık 1934'te milletvekili seçilme hakkı verildiğini söyledim.'' Gerçekten mi? Ne kadar da şanslısınız.' dedi. Parlamento turundan sonra, ayrıntılı Londra haritaları dağıtıldı ve 21.30'da BBC'nin önünde buluşmak üzere serbest bırakıldık. Biz Türkler, bir İsrailli ve tüm Hong-Kong grubu, hep beraber Londra'yı keşfettik. Gün sonunda, Londra'ya aşık olduğumu fark ettim...
İngiltere Anılarım-5...
Binaları ve abideleriyle ünlü Londra'da en çok Muhafızları ve Kraliyet Mücevheratı ile ünlü kalesi 'The Tower of London'ı beğendik. Ayrıca, The London Eye, Kraliçe'nin evi Buckingham Palace, Parlamento Binaları (The Houses of Parliament), Amiral Lord Nelson'un adına dikilen yaklaşık 60 m. yüksekliğindeki Nelson Sütunu, fıskıyeleri ve Trafalgar Meydanı (Trafalgar Square) görülmeye değer yerlerden... 20 Temmuz Cumartesi, Fairford'ta düzenlenen Royal International Tattoo'ya gittik. Oldukça kalabalık bir havacılık fuarıydı. 2002 yılı, Kraliçe'nin tahtta oluşunun 50. Yıl Dönümü (The Golden Jubilee) olduğundan Hawker Hunter, Panavia Tornado F3, SEPECAT Jaguar gibi birçok ünlü uçak, muhteşem bir akrobasi sergilediler. Ertesi gün, RAF'ın Uxbridge'teki üssünde son günümüzdü. Burada Britanya Savaşı'nın Kontrol Odası'nı gördük (The Battle of Britain, Control Room). Yeraltında olan bu kontrol odasına giderken çok dar koridorlardan geçip, birsürü merdiven inmek zorunda kalıyorsunuz. Duvarların kalınlığı, yarım metreymiş. Zamanın İngiltere Başbakanı William Churchill, 2. Dünya Savaşı'nı buradan yönetmiş. Deriden simsiyah birkoltuğu ve kıpkırmızı bir telefonu var. Fırsat bulmuşken, sırayla Churchill'in koltuğuna oturup, telefonuna göz attık. Tarihe küçük biryolculuk yaptıktan sonra, İngiltere'nin güneydoğu bölümüne doğru yola çıktık. Seaford'taki özel yelken kulübüne davetliydik. Bizler için birızgara partisi verdiler. Burası, denize sıfır bir yer... Hava çok serindi. Buna rağmen, yüzenler ve güneşlenenler; daha doğrusu,güneşlenmeye çalışanlar vardı. Kulübün sahiplerinin çok şirin bir Sibirya kurdu vardı. Onunla oynarken hiç tanımadığım yaşlı bir hanımefendi yanıma yaklaştı. Öncedeniz mavisi gözleri, sonra elinde tuttuğu garip bir taş dikkatimi çekti. Bu taşı bana doğru uzatarak, 'Bu taşı ömrün boyu sakla, zamanla sana büyük şans getirecek.' dedi ve neden bunu bana verdiğini soramadan gözden kayboldu. Kendisine doğru düzgün bir teşekkür bile edememiştim. Bu olay, kafamı çok karıştırdı. Ama o taşı, daima saklayacağım. :) Ayın 27'sine kadar, 'Corsica Hall' denilen yerde kalacaktık. Komutanımız Tina, bizi bir sürprizin beklediğini söylemişti. Yolda, benzin istasyonuna saptık. Kendi benzinini, aracına kendin koyuyorsun; bizdeki gibi görevli biri yok.
İngiltere Anılarım-6
Corsica Hall'e vardığımızda gözlerime inanamamıştım; bu kocaman bir malikaneydi. Küçükken izlediğim çizgi filmlerdeki gibi kocaman, hayaletli evlere benziyordu. Deniz kenarında, her yeri ahşap, veonlarca odası olan bir labirentti sanki. Burası 1600'lü yıllarda kurulmuş. O zamandan beri, çok iyi korunmuş ve hiçbir yerinde değişiklik yapılmamış. İngiliz tarihini ve kültürünü daha iyi tanıyalım diye bize böyle bir sürpriz hazırlamışlar. Odalarımız, genelde iki kişilikti. Yasemin ve ben, bir yandan eşyalarımız yerleştirirken, diğer yandan da bu labirenti keşfetmek için sabırsızlanıyorduk. Perdeler, koltuklar, avizeler, kısacası tüm dekorasyon harikaydı. 22 Temmuz Pazartesi, bol güneşli bir tatil kasabası olan Portsmouth'a gittik. Tarihi Portsmouth Limanı'nda, Amiral Lord Nelson'un Trafalgar Deniz Savaşı'ndaki Gemisi HMS Victory'i gezdik. İçindeki bölümleri gezerken sık sık kafamı çarptım. Boyum 1.75 cm. olduğundan böyle bir gemide asla yaşayamazdım galiba...
Portsmouth Royal Naval Barracks'te resmi bir yemek yedik. Oradaki çatalların dişlerinin uzunluğunu hiç unutamayacağım; neredeyse 5cm.di. :) Yemekten sonra, Royal Naval Submarine Museum'a gittik. Önce İngilizlerin 2. Dünya Savaşı'nda Almanları bombaladığı deniz altıyı gezdik. İnanılmaz bir teknoloji söz konusu. O kadar çok kablo, tuş, kol, gösterge var ki insanın başı dönüyor. Deniz altından sonra, Denizaltı Müzesi'ne gittik. Oldukça kapsaplı bir müze. 23 Temmuz Salı, güney sahilindeki gözde tatil kasabalarından biri olan Brighton'ı gezdik. Burada zamanın müstakbel kralı olan IV. George tarafından bir Moğol Sarayı stilinde yaptırılan 'Royal Pavilion' var. Ağır mobilyalara ve Çin stili iç dekorasyona sahip bu sarayı gezmefırsatımız, ne yazık ki olmadı. Brighton'da geniş alışveriş olanakları var. Midyelerden yapılan süs eşyaları ve deniz yıldızları çok meşhur ve bir o kadar da özgün. Ayrıca, bir yunus balığı gösteri akvaryumu ve bir yat marinası mevcut. 24 Temmuz Çarşamba, Farnborough'taki 'The Air Show'a, 25'inde ise RAF Odiham'a 'atıcılık' yapmaya gittik. Hayatımda ilk defa bir tüfeği elime aldım. Atışlardan önce bize tüfeği nasıl tutmamız gerektiğinden, şarjörü takıp çıkarmaya kadar her şeyi gösterdiler. Sonuçta, ilk deneyimim olmasına rağmen atış skorlarım çok yüksekti. Galiba biraz acemi şansıydı. :)
İngiltere Anılarım-7...
26 Temmuz Cuma sabahı, Duxford'a gittik. Buradaki, Duxford İmparatorluğa Ait Savaş Müzesi'ni (The Imperial War Museum, Duxford) ve hangarları gezdik. Artık o kadar çok uçak çeşidi görmüştük ki sanki çok uzmanmışız gibi 'Bu uçağın şu özellikleri var, şunun motoru daha iyi...' gibilerinden sohbetler yapmaya başladık arkadaşlarla kendi aramızda. Öğle yemeğinden sonra, üniversiteler kenti Cambridge'e gittik. Buradaki Cam Nehri'nde bizi sandalla gezdirdiler. O kadar zevkli birşey ki... Bir görevli, ayakta ve kürekle sandalı kontrol ediyor -İngilizce'de buna 'punting' deniyor- . Bu arada da nehir boyunca etraftaki üniversiteler, tarihi binalar hakkında bilgi veriyor. Size ise rahatınıza bakmak ve genel kültürünüzü zenginleştirmek kalıyor. Sandal sefasının bitmesine yakın, görevli bayana, 'Sakıncası yoksa, kürekle sandalı ben de kullanabilir miyim lütfen?' dedim. O da 'Neden olmasın?' dedi. Fakat bu iş hiç de göründüğü gibi kolay değilmiş. Birkaç dakika da olsa, ayakta durması ve akıntıyla diğer sandallara dikkat ederek, sandalı yönlendirmek çok zormuş. Biraz meraklı oluşum yüzünden, az daha Cam Nehri'ne uçacaktım.:) Akşam, güzel malikanemiz dediğim Corsica Hall'deki son gecemizdi. Bu yüzden, veda partisi düzenlediler. Burasını çok sevdiğimden, ertesi gün ayrılması çok zor oldu. 27 Temmuz Cumartesi, buradaki yetkililere teşekkürlerimizi sunup, bayrağımızı hediye ettik ve Royal Air Force Cranwell'e (RAFC) gittik. Burası, İngiltere'deki en büyük iki hava üssünden biriymiş. Burada tek kişilik odalarda kaldık. O gün, Binbaşı Dave Woolcock'la tanıştık. Çok hızlı bir İskoç aksanıyla İngilizce konuştuğundan, İngilizler bilezaman zaman kendisini zor anlıyordu ve tabii bizler de... 28 Temmuz Pazar, Skeqness'a gittik. Burası da Brighton'a benzer bir tatil kasabası. Bir sürü alışveriş merkezi var. Buradayken, halkı yakından gözlemleyebilme fırsatım oldu. Ne yazık ki, şişmanlık hastalığı (obezite) patlamış durumda. Hemen hemen herkes fast-food yiyiyor. 'Fish and Chips' dedikleri ve 'Take Away' olan, bir başka deyişle, 'balık ve patates kızartması'nın beraber satıldığı ve paket olarak alıp, bunları başka yerde yediğiniz, dükkanlar çok yaygın. Konuştuğum ahçı, genellikle fındıktan üretilen bir yağ kullandıklarını söyledi. Sahile gittiğimizde ise önce karşımıza bir sıpa sürüsü çıktı. Bu sıpaları, çocuklara saatle kiralıyorlar. Başlarında anne-babaları ya da sıpanın sahibiyle, kumsalda tur atıyorlar ve bu çocukların o kadar çok hoşuna gidiyor ki onları sıpalardan indirebilene aşk olsun!
İngiltere Anılarım-8...
İngiltere'nin direkt olarak okyanusa kıyısı olduğundan, burada gelgit (medcezir) olayı gerçekleşiyor. Biz gittiğimizde, sular biraz geri çekilmişti. Bu alan da çamur gibi olmuş. Sahilden sonra çamura benzeyen bir alan ve sonra da su başlıyor. İnsanlar yüzmek için bayağı yürümek zorunda kalıyorlar. Sahiller de genelde çakıllı. Bizdeki gibi kumsal pek fazla yok. Akşamüstü ise Lincoln Katedrali'ni (Lincoln Cathedral) görmeye gittik. Bu katedral, muazzam bir mimariye sahip. Ulaşana kadar çok dik yokuşlar çıkıyorsunuz. Ama güneş batarken oluşan ve insanı 'düşünce ormanı'na sürükleyen o enfes manzaranın tadı, buradan bir başkaoluyormuş. 29 Temmuz Pazartesi, Syerston 'daki Air Cadet Central Gliding School'a gittik. Buradaki planör okulunda, tam gün planörle uçtuk. Önce kısa bir ön bilgi verdiler. Sonra da tulum, postal ve paraşütlerimizi giyip, uçuş sahasına gittik. Amatör planörcüler olduğumuzdan, çift kumanda planör kullanıyoruz; yani, planörde bir amatör öğrenci ve havacı komutan oluyor. İnişi ve kalkışı, hoca sağlıyor. Fakat havadayken kontrolü siz de alabiliyorsunuz. Planörle, yunusun atlaması gibi akrobasi yapmaya 'dolphin', ters takla atmaya ise 'loop atma' deniyor. Türkiye'de yunus yapmıştık ama loop atmak, İngiltere'de kısmet oldu. Havada peş peşe on kez ters takla atarken yaşadığım heyecanı asla unutmayacağım. Kelimelerle anlatılamayacak bir duygu... Akşam bizi son resmi yemek bekliyordu. Her ülkeden bir öğrenci, kendi ülkesini, hava kurumunu ve hava öğrencilerini temsilen sunum yapacaktı. Türkiye adına da sunumu ben yaptım. Benden önce Kanadalı arkadaşımız Melissa, teşekkürlerini sundu. Etrafımızda İngiliz, Amerikalı ve Kanadalı komutanlar ve hava öğrencileri. Üstelik, College Hall Officers' Mess'teyiz. Burası, RAF'ın en üst düzeydeki komutanlarının bulunduğu bina. Sunumu da Tuğamiral JP Chitty'e yapıyoruz. Melissa'nın sunumu pek güzel olmamıştı. Heyecandan dili sürçtü. Acaba ben ne yapacağım?, diye düşündüm. Vezir de olmak var, rezil de... Zaman zaman hepimiz, 'Aklıma gelen, başıma geldi' demez miyiz? O zaman olumlu düşünelim ki olumlu şeylerle karşılaşalım. Ben de bunu yapmayaçalıştım. Derin nefes alıp, içimden söyleyeceklerimi tekrarladım. Her şey mükemmel olacaktı. Olmaması için hiçbir neden yoktu. Dakikalar birbirini kovaladı ve Yüzbaşı Dave Woolcock, 'Evet, şimdi Türkiye'yi temsilen Aylin YAVAŞ'ı çağırıyorum. ' dedi. O an dizlerimin titrediğini hissettim.
İngiltere Anılarım-9...
Sakin ol Aylinciğim, başaracaksın.' dedim kendime adımlarımıatarken ve Tuğamiral JP Chitty'nin yanına geldim. Bizlere rüya gibi bir İngiltere macerası yaşamamızı sağladıkları için, ülkem Türkiye, THK, Hava Öğrencileri adına çok çok teşekkür edip, Türk Bayrağı'yla THK'nin bayrağını hediye ettim. Konuşmam bitince, alkış patladı. -Azmin elinden hiçbir şey kurtulamaz:)- . Sunumlardan sonra, önce Türk arkadaşlarım, sonra da diğer komutanlarla öğrencilerin bazıları, gelip beni tebrik etti. Çok mutlu olmuştum; orada konuşan Aylin değildi, Türkiye'ydi çünkü...Yemekten sonra içki içilen bölüme aldılar bizi. O büyük odaya girince hemen gözüme köşedeki kuyruklu piyano ilişti. Sadece birkaç parçayıçalmayı bilmeme rağmen, bunları diğerleriyle de paylaşmak istedim. 'Samanyolu', 'Artık Sevmeyeceği', Barış Manço'dan 'Unutamadım' ve Beethowen'dan 'Sekizinci Senfoni'yi çaldım ve gerçekten de beğendiler. 30 Temmuz Salı, RAF'ın Uxbridge'teki üssüne veda partisi için geri döndük. Ertesi gün, peri masalının son günüydü. 'Gitmek mi zor? Kalmak mı zor? Ah, gel de onu bir bana sor!' der sevgili babacığım, beni Ankara'ya yolcu ederken. Ne kadar da haklıymış... İngiltere'yi ve bütün mübadeleci arkadaşları o kadar çok sevmiştim ki içimden hiç ayrılmak gelmiyordu. Bir yandan ailem, memleketim, ülkem ve diğer sevdiğim insanlar burnumda tütüyordu. Yurtta yavaş yavaş vedalaşmaya başladık. Hindistanlı arkadaşlarım bana milli giysilerini giydirdiler. Hintli kızların milli giysileri aynızamanda gelinlikleriymiş. Türk gelini olmadan, Hint gelini oldum.:) Fildişi bilezikleri, altın zincirleri ve inci kolyeyi de takınca çokşık bir giysi oldu. Bir de alına kırmızı bir boya yapıştırıyorlar. Sonra da onlar bizim resmi formalarımızı giydiler. Biz, ne kadar da şanslıyız; onların giysilerini giymek neredeyse on dakika sürüyor ve birinin yardımı gerekiyor. Veda partisinde üç grup da buluştuğundan, çok kalabalıktı. Yemekten sonra ise grup grup ayrıldık. Grup komutanlarına hediyeler verildi. THK, bizlere vereceğimiz hediyeleri dahi vermişti. Hediye ve teşekkür töreninden sonra, bir binbaşı geldi ve Yüzbaşı Tina Shaw'a en unutulmaz öğrenci olarak, kimi seçeceğini sordu. Elinde de ona verilmek üzere bir hediye vardı. Birden herkes sustu. Pür dikkat, Tina'nın yanıtını beklemeye başladık. Sadece bir iki saniyeydi geçen ama öznel zaman olduğundan bize çok uzun geldi. Tina, 'Aylin, Aylin YAVAŞ'ı asla unutamayacağım!' dedi. Ben, şok olmuş bir vaziyette ve alkış eşliğinde Tina'nın yanına gittim. İngilizcemi, genel kültürümü, hanımefendiliğimi çok beğendiklerini ve bu ödülü bana layık gördüklerini söyledi. O anda, gözlerimden yaşlar süzüldü. Bunu bir Türk kızı almıştı Amerikalıların, Kanadalıların, İsraillilerin, vs. arasından. Ülkem adına çok gurur duydum ve teşekkür ettim. 31 Temmuz Çarşamba, ülkelerimize geri dönmeye başladık. Hepimizi, teker teker uçağa uğurladılar. Gözlerimiz yaşlı vedalaştık. Akşam, Ankara'ya vardığımızda halen rüyada gibiydim. Çok teşekkürler TürkHava Kurumu! Hepimiz senin sağladığın olanaklarla, muhteşem bir eneyim elde ettik. Asla unutamayacağımız günler yaşadık, insanlar; dünyalar tanıdık... 17-19 yaşları arasındaki sevgili arkadaşlar, lütfen sizler de THK'nin 'Uluslar Arası Hava Öğrenci Değişim Programı'nın sınavlarına girin, peşinden koşun hayallerinizin, 'Neden olmasın?' deyin daima ve sevgiyle kalın!..
Program hakkında detaylı ve güncel bilgiye, THK Genel Başkanlığı'ndan alabilirsiniz.
Güncelleme: 07.05.2021 tarihindeki iletişim bilgileri: https://www.thk.org.tr/iace Tel.: 444 0845 eposta: thk@thk.org.tr
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder