29 Aralık 2006 Cuma

PROF. DR. OKTAY SİNANOĞLU: MATEMATİĞİN HARİTASI



PROF. DR. OKTAY SİNANOĞLU, YILDIZ TEKNİK EVRENKENTİ, MATEMATİK BÖLÜMÜNDE: VADAAA!





MATEMATİĞİN HARİTASI

27 ARALIK ÇARŞAMBA GÜNÜ, YILDIZ TEKNİK EVRENKENTİ (YTÜ), MATEMATİK BÖLÜMÜ'NÜN DÜZENLEDİĞİ KONFERANS SAYESİNDE, YTÜ DAVUTPAŞA YERLEŞKESİ, FEN-EDEBİYAT FAKÜLTESİ'NDE, PROF. DR. OKTAY SİNANOĞLU ONUR VERDİ BİZLERE.. ÖNCELİKLE BU HARİKA ORGANİZASYON İÇİN YTÜ, MATEMATİK BÖLÜMÜ, ÖĞR. ÜYESİ DOÇ. DR. ÖMER GÖK'Ü TEBRİK EDİYORUM. YÜREĞİNİZE SAĞLIK ÖMER HOCAM!
(DAVUTPAŞA: http://davutpasha.bravehost.com/davutpasa.html )

BİR HELİKOPTERE BİNİP, MATEMATİK DÜNYASINDA GEZDİK, SONRA DA MATEMATİĞİN HARİTASINI ÇIKARDIK! MUHTEŞEMDİ! SALON TIKLIM TIKLIM DOLUYDU..

SEVGİLİ DOSTUM VE DEĞERLİ BİLİMİNSANI ATA TUNCER'LE SÜREKLİ BİLGİ ALIŞVERİŞİ YAPARAK, KONFERANSI TAKİP ETTİK. DEĞERLİ ATA-CAN:), BENİ AY-DIN-LATMASAYDIN, OKTAY HOCA'NIN ANLATTIKLARINI BU KADAR İYİ ANLAYAMAZDIM. ÇEKTİĞİN FOTOĞRAFLAR İÇİN DE YÜREĞİNE SAĞLIK. OKTAY HOCA'NIN SANA HİLBERT DEDİĞİ BU GÜN BİR DÖNÜM NOKTASIYDI BENİM İÇİN. EMİNİM Kİ SEN MATEMATİĞİN BABASI DAVİD HİLBERT'TEN (23.01.1862-14.02.1943) ÇOK DAHA BAŞARILI OLACAKSIN! :) VADAA!
( http://www-history.mcs.st-andrews.ac.uk/history/Biographies/Hilbert.html )

KONFERANS SONRASINDA ÖMER HOCA'NIN DAVETİYLE MATEMATİK BÖLÜMÜ'NDE ÇAYLARIMIZI YUDUMLAYIP, OKTAY HOCA'YLA SOHBETE DEVAM ETTİK. HİÇ DOYAMADIM ONUNLA KONUŞMAYA.. YAKLAŞIK ALTI SAAT RUHUM BİLİM BANYOSU YAPTI.. YİNE YOLLARIMIZ KESİŞİR İNŞALLAH; DÜNYA KÜÇÜKTÜR.. :) :)

PAYLAŞACAK ÇOK ŞEY VAR. ÖZELLİKLE KONFERANS NOTLARIMI BEKLEYEN ÖĞRENCİLERİM: FİNALLERİMDEN SONRA WEB GÜNLÜĞÜMÜ GÜNCELLEYEBİLECEĞİM; AYNI ZAMANDA YTÜ'DE BİR YÜKSEK LİSANS ÖĞRENCİSİ OLDUĞUMU UNUTMAYINIZ :) ROKETLEMEYE DEVAM!

(DEVAM EDECEK!)

28 ARA. PER:

BU GÜN B2'DE ŞABAN, İLYAS, ŞABAN, ZÜLKÜF VE İHSAN ÇOK BAŞARILI BİR SUNU GERÇEKLEŞTİRDİLER! TEBRİKLER!















(SOLDAN SAĞA, AYAKTAKİLER: CEM, AY-LİN:), KÜBRA, ŞABAN, ZÜLKÜF, SERKAN -SANDELYEYE BİNMİŞ ARKADA:)- YUSUF, MELEK, CANER;
EN ÖNDEKİLER: ŞABAN, İLYAS, İRFAN, ÖZNUR)

DERSTEN SONRA BİR SİNEMA ORGANİZASYONU VARDI: 'AY-LİN:)'İN DAHA AZ ÇALIŞMASINI SAĞLAMA' KAMPANYASI BAŞLATTIM ARKADAŞLARIM ARASINDA :) GÜNBEGÜN DAHA AZ ÇALIŞMAYA BAŞLAYACAĞIM İNŞALLAH. HAFTANIN YEDİ GÜNÜ DE KOŞUŞTURAN BENİ YOKSA KAYBEDECEĞİZ... BU BAĞLAMDA, SİZDEN YARDIM İSTEDİĞİMİ DAHA ÖNCE DE SÖYLEMİŞTİM.

SON BİR YILDIR HİÇ SİNEMAYA GİTMEMİŞTİM. ORAYA GİDECEKSİN, FİLMİ İZLEYECEKSİN, VS. ORTALAMA BEŞ SAAT DİYE BAKAR, BİR DAKİKAMI BİLE HESAPLAMAYA ÇALIŞIRKEN, ANLADIM Kİ İŞLER HİÇ BİTMİYOR... BU YÜZDEN, AN-I YAKALAMAK LAZIM!

PRESTİJ FİLMİ:

KONUSU: Christopher Nolan'ın yönettiği filmin senaryosunu Christopher Nolan ve Jonathan Nolan yazmış. Nasıl bir beyinleri var acaba? Film müziği de David Julyan'a aitti. Özellikle filmde Nikolai Tesla'nın bilimsel dehasını işin içine katmaları bilimsel bir şoka soktu beni: Bayıldım bir filme! Seneye yine izleyeceğim!

Kaçırmayın: http://theprestige.movies.go.com/

http://209.85.135.104/search?q=cache:bxm4Um3NnGIJ:www.haberler.com/filmler/film.asp%3Ffilmi%3D1392+PREST%C4%B0J+F%C4%B0LM%C4%B0&hl=tr&ct=clnk&cd=3

http://209.85.129.104/search?q=cache:1LEOVRl6rMEJ:www.apple.com/trailers/touchstone/theprestige/large.html+THE+PRESTIGE&hl=tr&ct=clnk&cd=4

Buradan Nikolai Tesla'yı rahmetle anmak istiyorum..

" Bir ikindi vakti arkadaşı Szigety ile birlikte şehir parkında günbatımına doğru yürüyorlardı ve Tesla, Goethe'nin Faust'undan pasajlar okuyordu. O an, ' Fikir bir şimsek gibi çaktı ve bir anda gerçek tüm çıplaklığıyla karşımda parıldamaya başladı.' Tesla'nın çırpınan uzun kolları nöbet geçiriyor gibi öne doğru uzanmıştı. Szigety telaşlanmış, arkadaşını bir banka oturtmaya çalışıyordu ama Tesla bir dal parçası bulana kadar rahat edemeyecekti. Oturur oturmaz toprağın üzerine bir diyagram çizmeye başladı. ' Bak işte motor burada, bak da gör nasıl da ters yüz ediyorum onu '. AC motorunu böyle buldu."

Vadaa! Arkadaşlar, bu son paragrafı şu siteden buldum ve şimdi onda kaybolmak istiyorum. Herkese tatlı rüyalar! 03:10, Ay-lin:) :

http://209.85.129.104/search?q=cache:YThwhB-Dxh4J:www.mihrace.net/konu.php%3Fid%3Dtesla1+nikolai+tesla&hl=tr&ct=clnk&cd=1

KEŞFEDELİM: http://en.wikipedia.org/wiki/Nikola_Tesla

27 Aralık 2006 Çarşamba

MUTLU YILLAR & İYİ BAYRAMLAR!

YILDIZ ÇATI RESTORAN'DAN MANZARALAR:




























MERHABA ARKADAŞLAR!

NASILSINIZ? DİLERİM HERKES HARİKADIR! ÖNCELİKLE TİNERCİ VAKASIYLA İLGİLİ MUHTEŞEM İLETİLER ALDIM; YÜREĞİNİZE SAĞLIK :)

YAKLAŞIK 15 GÜNDÜR GÜNDE 3.5 SAAT UYKUYLA KOŞUŞTURUYORUM. UYKUSUZLUĞA KAÇ GÜN DAYANABİLECEĞİM DİYE ÜZERİMDE DENEY YAPIYORUM :) ZORA DAYANMA SINIRLARIMI TEST EDERKEN, İLETİLERE YETİŞEMİYORUM. HAYATIMIN EN YOĞUN DÖNEMİNİ YAŞIYORUM.

ORTA VADEDE TEK TEK HEPSİNE DÖNÜT VERECEĞİM. 2000 YAKIN İLETİ BENİ BEKLİYOR VE HER GÜN ORTALAMA 100 İLETİ BU SAYIYA EKLENİYOR. LÜTFEN GECİKMELER İÇİN KUSURUMA BAKMAYINIZ :)

WEB GÜNLÜĞÜME DE ÖNERİLERİNİZİ İLETİLERDEN AKTARACAĞIM. AYRICA SİZ DE YAZARSANIZ, ÇOK MUTLU OLURUM. FİKİRLERİNİZ BENİM İÇİN ÇOK DEĞERLİ:
http://aylinyavas.blogspot.com/2006/12/lltfen-yardim-eder-misiniz-kendimi.html

PROF. DR. OKTAY SİNANOĞLU 27 ARA. ÇAR. 13:00 YILDIZ TEKNİK EVRENKENTİ-DAVUTPAŞA YERLEŞKESİ, FEN-EDEBİYAT FAKÜLTESİ, A-2O11'DE! KONU: MATEMATİK HARİTALARI! BİLGİNİZE!

ŞİMDİDEN YENİ YILINIZI VE DE BAYRAMINIZI KUTLUYORUM. HER GÜNÜN DİĞERİNDEN DAHA HARİKA GEÇECEĞİ BİR YIL SİZİN OLSUN! SAĞLIK, HUZUR, SEVGİ VE MUTLULUK DOLU NİCE YILLARA!

SEVGİYLE KALIN!

AY-LİN:)

NOT:

1- KEŞİFLERİM DEVAM EDİYOR. ŞU YOĞUNLUĞU ATLATAYIM, FOTOĞRAFLAR VE YAZILARIMLA YANINIZDA OLACAĞIM. SON KEŞİFLERİM:

9 ARA. CUMARTESİ: YTÜ: PROF. DR. DOĞAN CÜCELOĞLU', İLETİŞİM VE YAŞAM SEMİNERİ
http://aylinyavas.blogspot.com/2006/12/ocukluk-akmla-bulutuum-gn.html

CİBALİ BALIKÇISI: www.cibalibalikrestaurant.com















Güler yüzlü hizmet, enfes deniz mönüleri, müthiş bir manzara ve süper bir saz heyetiyle, A-310 olarak harika bir gece geçirmenizi sağlayan başta Sayın Recep ÇIRPICI Bey olmak üzere tüm Cibali Balıkçısı ailesine teşekkür ediyorum :)Bu güzel geceyi düzenleyen Nil Esra'ya yürekten teşekkürler :) İyi ki varsın birtanem!
(Soldan sağa: Ata, Ay-lin:), Esra, Hüseyin, Emin, Asuman, Cemile, Nil Esra, Bahar, Onur)



















NİSAN HANIM:)

15 ARA. CUMA: İSTANBUL EVRENKENTİ ÇEVİRİBİLİM KOLOKYUMU: DOÇ. DR. MICHAELA WOLF (GRAZ UNİVERSİTESİ)

16 ARA. CUMARTESİ: YILDIZ ÇATI RESTORAN: http://ytuv.org/sb.htm














19 ARA. SALI: İYİ Kİ DOĞDU BU YAY KIZI:)! CANIM DOSTLARIM, MÜTHİŞ SÜRPRİZİNİZ İÇİN ÇOK SAĞ OLUN; SİZ BENİM İKİNCİ AİLEMSİNİZ :) GEÇEN YIL BU GÜN KADRO SINAVLARINA GİRMİŞTİM VE 22. YAŞIM BANA UĞUR GETİRDİ, HARİKA BİR YIL GEÇİRDİM.. PENİSİLİN ALERJİSİ YÜZÜNDEN ANKARA'DA ÖLÜMDEN DÖNDÜKTEN SONRA, İST-AN-BUL'DA 2. HAYATIMA BAŞLADIM... HASTANEDE YATARKEN SÜREKLİ AĞLIYORDUM, DAHA ÖLMEK İÇİN ÇOK ERKEN DİYE... ÇOK KÖTÜ BİR RÜYA GÖRDÜM VE GEÇTİ... DOĞUMLA ÖLÜM EŞDEĞERDİR AMA 21 YAŞIMDA TOPRAĞA GİRMEDİĞİM İÇİN HER AN ŞÜKREDİYORUM; BANA VERİLEN BU HAYATI HAKKEDEBİLMEK İÇİN DE DAHA AZ UYUYUP, DAHA ÇOK ÇALIŞMAM GEREKTİĞİNE İNANIYORUM... 23. YAŞIMIN DAHA DA RENKLİ OLMASINI DİLİYORUM. YÜCE ALLAH'A SONSUZ ŞÜKÜRLER OLSUN Kİ MUTLU BİR YILDIZ AİLESİNİN ÇOK MUTLU BİR ÜYESİYİM :) HACETTEPE EVRENKENTİ VE ANKARA'DAN AYRILMAK VE İSTANBUL'A GELMEK, HAYATIMDA ALDIĞIM EN ZOR KARARDI... AMA DAİMA ÖNCE 'AİLEM' DİYEREK YAŞIYORUM VE DE YAŞAYACAĞIM... GURBET ÇOK ZOR... EVE GELDİĞİNDE, KARANLIK BİR YERE GİRMEK; KİMSENİN SANA KAPIYI AÇMAMASI YA DA TEK BAŞINA ÇORBANI YUDUMLAMAK... BUNLAR İÇİMİ ACITIYOR... BEN AİLEMİ ÇOK ÖZLÜYORUM VE SEVİYORUM. BİR AYAĞIM UZUNKÖPRÜ'DE DİĞERİ İST-AN-BUL'DA YAŞAMAK BANA GÜÇ VERİYOR :) HEP BERABER SAĞLIK, HUZUR, BAŞARI VE NEŞE DOLU NİCE YILLARA!

23-24 ARA. CUMARTESİ & PAZAR: ÖĞR. GÖR. ADEM ALTAY: KİŞİSEL MÜKEMMELLİK EĞİTİM SEMİNERİ: http://www.beyingucu.com/
http://ademaltay.blogcu.com/
ADEM HOCA'YI ÖNCE NETTEN KEŞFEDİP, E-GRUBUNA ÜYE OLMUŞTUM. BİR GÜN BİR RÖPORTAJDA OKUDUM Kİ O DA BİR HACETTEPELİ, O DA YILDIZ TEKNİK EVRENKENTİ'NDE ÖĞRETİM GÖREVLİSİ, ADI DA A HARFİYLE BAŞLIYOR :) VADAAA! ADEM HOCA'YI TANIMAKTAN ONUR DUYUYORUM. ADEM HOCAYLA ÖĞRENCİLERİMİZ İÇİN İNŞALLAH BERABER İMZA ATACAĞIMIZ SÜPER PROJELER GELİŞTİRDİK :) YENİ YILDA YENİ SÜRPRİZLER SİZİ BEKLİYOR :)
BU SEMİNER SAYESİNDE ASLI BAYCAN BİNARK'TAN DOÇ. DR. YUSUF GAYUMİ'YE BİRBİRİNDEN DEĞERLİ VE DE PIRILTILI DÜNYALAR KEŞFETTİM. HEPSİNİ TEK TEK PAYLAŞACAĞIM. HAYATIMIN EN RENKLİ HAFTA SONLARINDAN BİRİYDİ :) ASLI HANIMLA'LA TANIŞMAMIZ İSE ÇOK KOMİK OLDU. NORMALDE ASANSÖR KULLANMAMAMA RAĞMEN, İLK GİTTİĞİM BİR YER OLDUĞU İÇİN 6. KATA DOĞRUDAN ASANSÖRLE ÇIKAYIM DEDİM. BU VESİLEYLE BEKLERKEN, GÜLER YÜZLÜ BİR BAYAN DA ASANSÖRÜN ÖNÜNE GELDİ :) :) 'GÜN-AY-DI-N! BEN AY-LİN:).' DEDİM, O DA 'BEN DE ASLI:).' DEDİ. 'İKİMİZİN İSMİ DE A HARFİYLE BAŞLIYOR, NE GÜZEL :)' DEMEMLE BİR KAHKAHA ATTI VE MÜTHİŞ ENERJİK BİR SOHBET BAŞLADI ARAMIZDA...: http://www.aslibaycan.com/

27 ARA ÇAR: OKTAY HOCA'YI KEŞFETMEK DİLEĞİYLE!

2- 29 ARA. CUMA AKŞAMI-7 OCAK 2007: UZUNKÖPRÜ'DEYİM. INTERNET YOK! GEREKTİĞİNDE BANA CEPTEN ULAŞINIZ LÜTFEN! TRAKYA'NIN FETHİ GÜNDEMİMDE VAR: YAKLAŞIK 800 UFAKLIK AY-LİN:) ABLASINI BEKLİYOR :) ONLARA YAŞAM ENERJİSİ BULAŞTIRACAĞIM :) VADAAAA!
DEĞERLİ DOSTLARIM, BAYRAMDA YOLUNUZ TRAKYA'YA DÜŞERSE, UZUNKÖPRÜ'YE DE BEKLERİM. BAYRAM İÇİN ŞEKERPARE YAPACAĞIM: TATLI YİYELİM, TATLI KONUŞALIM . BİR DE EDİRNE VİDEOSU: http://www.kultur.gov.tr/tr/tv/link.asp?cins=it&dosyaad=edirne
(Videonun üstüne tıklayınca, tam ekran oluyor).

3- ÖĞRENCİLERİMDE ORGANİZASYON ATEŞİ YAKMAK İÇİN İKİ HAFTADIR DERS DIŞINDA PARTİLER YAPTIM. FOTOĞRAFLAR VE KLİPLERLE YOUTUBE'TA ONLARI SİZİNLE TANIŞTIRCAĞIM. YAKLAŞIK 125 KİŞİNİN TEST ETTİĞİ 'KREMŞANTİ & ÇİKOLATA SOSLU BROWN'İNİN DE TARİFİNİ VERECEĞİM WEB GÜNLÜĞÜMDE. AFİYET OLSUN! BİR DE HERKESİ OYNATIYORUM: OTURMAK YOK!
DANSLA KALIN! MEKSİKA DALGASI GİBİ BÜYÜYEN PARTİLER DEVAM EDECEK!

26 ARA. SALI: BU GÜN B10 SINIFIMLA HARİKA BİR DERS İŞLEDİK, DERSTEN ÇIKARKEN NASIL OLDUKLARINI SORDUĞUMDA 'HARİKA!, ŞAHANE!, MUHTEŞEM!. VS.' SÖZCÜKLERİNİ DUYMAK SÜPERDİ :) RIDVAN ADLI ÖĞRENCİM PROF. DR. ÜSTÜN DÖKMEN'LE BİR AKRABALIĞIM OLUP OLMADIĞINI SORDU. VADAAA! DEDİM. :) :) :)



B2: CANIM ÖĞRENCİLERİM :) SİZİ ÇOK SEVİYORUM!
(Soldan sağa: Öznur, Ay-lin:), Mina, Kübra, Serkan, Mert, Zülküf, İrfan, Cem, Şaban)















BROWNIE: ÇIRPTIM, ÇIRPTIM, KARIŞTIRDIM, SİZE BROWNIE YAPTIM :) :)

15 Aralık 2006 Cuma

PROF. DR. DOĞAN CÜCELOĞLU: İLETİŞİM VE SANAT



PROF. DR. DOĞAN CÜCELOĞLU & AYLİN YAVAŞ


Doğan Hoca kitabını imzalarken :)











İlk eseriyle 12 yaşımda tanıştım: 'İnsan İnsana'. 'İletişim' alanında insan ilişkilerinin getirdikleri ve götürdükleri üzerine yazılmış bir eser. Zamanla 'İnsan ve Davranışı', 'İçimizdeki Çocuk', 'Savaşçı', vs. derken, geçen yıl da 'Mış Gibi Yaşamları' okudum. On yılda hayatıma o kadar çok renk kattı ki çocukluktan beri aşık olduğum biliminsanları ve yazarlar arasında en önde gelenlerdendir :) Eserleri kim olduğunu söylemiştir size: Prof. Dr. Doğan CÜCELOĞLU.


9 Aralık Cumartesi günü 14:00'te Yıldız Teknik Üniversitesi-Oditoryum'da Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği, Beşiktaş Şubesi (www.besiktas.cydd.org.tr) 'İletişim ve Yaşam' konulu, Prof. Dr. Doğan CÜCELOĞLU ile bir söyleşi düzenledi.

TİNERCİ SALDIRISI: LÜTFEN YARDIM EDER MİSİNİZ?: KENDİMİ NASIL KORUYABİLİRİM?



14.12.2006 20:00 BAKIRKÖY-İSTANBUL

Özellikle İstanbul'da yaşayanlara sesleniyorum!

Burada tek başına bir bayan olarak güvende yaşayamaz mı insan?



(Değerli Kadir AYARIG'a benim için çizdiği bu Tazmanya Canavarı için teşekkür ederim;
yüreğine sağlık Kadir!)

Saat 19:00... Bakırköy-İncirli Caddesi'nden ara yola saptım. Sokak karanlıktı ve bomboştu ki aniden çöp tenekesinin arkasından iki tinerci çocuk -buram buram bali kokan- üzerime fırladı. Biri çantamı almaya çalışırken, diğeri de etrafı kontrol ediyordu. Normalde başıma böyle bir şey gelse, çantamı verirdim derdim. O anda sanki mantığım devredışı kaldı, içimden Tazmanya Canavarı çıktı :)

'Çakım var, defolun, gidin!' diye bağırdım ve sımsıkı tuttuğum çakım ve çantamla metro istikametine 'İmdat! diyerek koştum. Her şey olabilirdi. Beni orada bıçaklasalardı, hiçkimsenin ruhu bile duymayacaktı! Hayat, bu kadar basit mi? Anlayamıyorum bu şehri ve insanları! Bayan olduğunuz için sizi zayıf olarak görüyor ve yok etmeye çalışıyorlar... Doğup büyüdüğüm Trakya sokakları ya da üniversiteyi okuduğum Ankara'da hayat ne kadar da güvenliydi...

Normalde en geç 21:00 gibi evde olurum zaten, daha saat 19:00'da başıma böyle bir olay geldi. Hava karardığında ve bir işiniz varsa, muhakkak 'erkek' bir arkadaşınızın mı size eşlik etmesi gerekiyor? Gerçi tehlike cinsiyet ayırt etmez. Ama bayan olmaz çok daha zor. Yakın geçmişte Bakırköy'de arabayla bir bayanı sıkıştırmışlar ve kaza yapmasına yol açmışlar. Bayan sürücü karnındaki altı aylık bebeğiyle hayatını kaybediyor... Bu da bir terör bence...

Merak ediyorum nasıl güvende yaşıyabilirim diye? http://kendinikoru.com/ 'a baktım; 'thunder stick' mi alsam? Lütfen bir insanın kendini nasıl koruyabileceği hakkında bana yardım eder misiniz?

Sonuçta, bir şey olmadı, Allah korudu... Şoka girdim ve halen ağlamaya devam ediyorum... Hayata karşı -ne yazık ki- atak olan ben, 'korku' duygusuyla tanıştım. Geçmiş olsun!.. En merak ettiğim nokta ise bu çocuklarımızı nasıl kazanacağımız? Onlar da istemez miydi sevgi ve ilgiyle, iyi bir aile ortamında büyümeyi?...

Sevgiler!

Ay-lin:)

5 Aralık 2006 Salı

ÖĞRETMENLER, AKADEMİSYENLER, EĞİTİMCİLER VE ÖĞRENENLER GÜNÜ

















Sayın Hanımefendiler, Beyefendiler,
Değerli Konuklar,
Yıldız Teknik Üniversitesi Eğitim Fakültesi olarak hazırladığımız
24 Kasım Öğretmenler Günü'nü Kutlama Programı'na hoş geldiniz, onur verdiniz!
Hepimizin Öğretmenler Günü kutlu olsun!
Ay-lin:)


ÖĞRETMENLER, AKADEMİSYENLER, EĞİTİMCİLER VE ÖĞRENENLER GÜNÜ

Birçok şeyi dünyadan örnek aldık ama bizim de örnek olduğumuz güzel bir alan var; Köy Enstitüleri… Ben devamı olan İlk Öğretmen Okulu ve Eğitim Enstitüsü çıkışlıyım. Ve o yatılı okullar olmasaydı çok zor koşullarda okuyabilecektim.

YTÜ Eğitim Fakültesi tarafından hazırlanan “Öğretmenler Günü” zaman zaman bana çok duygulu anlar yaşattı. Gözyaşlarıma hakim olamadığım durumlar oldu… Ben istesem de istemesem de sele dönüştü yaşlarım an an… İlk Öğretmen okuluna geldiğimde “hoş geldiniz” gecesi - eğlencesi yapılmıştı. Bir süre sonra da “hoş bulduk” gecesi – eğlencesi yapıldı. Bu her sene yineleniyordu. Ve çok coşkulu geçerdi.

Törende, “Öğretmen Marşı”nı dinlemek inanılmaz bir anlam taşıdı bu yüzden.
Gençler harika… Onlara olanak tanımak yetiyor, kendilerini ifade etmeleri için. Ve bizim de öğrenmemizde haklı yerlerini alıyorlar…
Sahnede gülen bir yüz. Gruba arada talimat veren bir güzel. Derste takılmayı düşünüyorum. Öğrencilerime takılmayı çok seviyorum. Bazen tam bir hafta düşünüyorum, gülümseyerek. Halk oyunlarını çok seviyorum. Ortaokuldayken ben de oynuyordum. Doğrusu kıyafetleri çok göz alıcıydı.

Öğrenciler doğrudan sahneye çıkmadılar. Kapıdan girdiler sırayla ve başladılar konuşmaya. Herkes bir mesleği temsil etmiş, güzel sözlerle bu betimleniyor. Doktorla başladılar. Özellikle not aldım bakalım nasıl gidecek diye. Aşağı yukarı hiçbir mesleğe haksızlık yapmamışlar. Mimar, heykeltıraş, ressam, çiftçi, müzisyen, avukat, şair… Öğrenciler konuşurken mesleklerle ilgili görseller geçiyordu duvara yapılan yansıda... Şairde Atilla İLHAN gösterildi. En son “öğretmen” mesleği dillendirildi ve görselleştirildi. “taşları değil, zihinleri yontarım… Övündüğüm kim varsa benden alır ününü…” Sözleri aklımda kalanlardan…

Bir emekli öğretmen konuşturuldu. “Artık gözlüksüz olmuyor, kusursa bakmayınız,” diye başladı. Ve “gençlere güvendiğini,” söyledi.

Genç öğretmenler adına 4 yıllık bir öğretmen konuştu.

Öğretmenlere yazılmış bir mektup okundu, öğrenciler tarafından yazılan…

“Kenar Mahalle” isimli bir öykü çok etkiledi beni. Başaramaz denilen kenar mahalle çocuklarının yıllar sonra başardıklarına tanık olunmuş ve nedeni araştırılmış. Ve bu başarıda muazzam katkısı olan yaşlı bir öğretmene ulaşılmış. Kendisine bunun nedeni sorulduğunda verdiği yanıt beni yürekten vurdu. “Ben o çocukları çok sevdim.” Öğretmen bunu yapmalı işte. Gerçekten sevenler bu alanda çalışmalı. Ancak sevgi, tutku, sorumluluk başarıya götürür, başarılı olunmasını sağlar.

Eğitim fakültesi öğrencileri tüm yeteneklerini sergilediler. Gitar, saz çaldılar. Yerli, yabancı parçalardan örnek sundular. Türküler söylediler ve oynadılar.

Bir Ar. Gör. “Öğretmenlik üzerine” konuştu. “Zeynep Öğretmen”i bir öğrenci seslendirdi.

Bu arada İAGSL den öğrencim Başak aradı. Salondan çıkıp onu dinledim. Verdiği mücadeleyi anlattı, öğretmenler günümü kutlamadan önce… Gerçekten okuyanların, çalışanların yani başkalarına yalakalık yapmadan ve başkalarını kullanmadan bir şeyler yapmak isteyenlerin işi zor.


















“Zeybek” ekibinde Atatürk zeybek kıyafetiyle sahnenin duvarında yerini aldı öncelikle.

Oratoryo ve “Öğretmen Marşı” ile törene konulan harika bir nokta ile güle güle dendi…


















Son derece kibar olan sunucumuz Aylin (YAVAŞ) Hanım, sevimliliği ile sahneyi doldurdu. Kendisine, Eğitim Fakültesinin tüm idareci, akademisyen, öğrenci ve personeline yürekten teşekkürler…

Sevgili öğrencilerim ve arkadaşlarım kutlama mesajları gönderdiler bol bol ve telefonla aradılar. Ben oditoryumda – dinleme salonunda duygulanarak töreni izlerken çok sevgili 2 öğrencim de ziyaretime gelmişler ellerinde bir tomurcuk kırmızı gülle… Dersimden mezun oldukları halde dostluklarını bitirmeyen bu iki değerli öğrencim eskimeyeler arasında kalacaklar sonsuza dek. Yavuz ve Sedat… Sedat dersimde gitarıyla harika bir konser vermişti. Unutulmazlarım arasındadır. Yavuz ara sıra gelir dertleşiriz, sohbet ederiz uzun uzun. Onların çiçekleri bana bir anımı yaşattı tekrar. Yıllar önce Eyüp’te çalışmıştım. O zaman öğrencilerime diyordum ki, “bana hediye alacağınıza kendinize kitap hediye edin, bu bana verilecek en güzel armağandır.” Bu sözüm zamanla yerleşti. Ya sınıfta arkadaşlarına bu sözü söyler ya da aldıkları kitapları bana gösterir olmuşlardı. Bunlar beni o kadar mutlu ediyordu ki.

Kitap okutmanın yolları çeşit çeşit. Burada da özellikle “kitap kapağı tasarımı” koydum konularımın arasına. Ancak okudukları kitapların kapaklarını tasarlayacaklar. Bir sene tamamen serbest bırakmıştım. Birçoğu ders kitabı kapağı yapmıştı. Araştırınca öğrendim ki kitap – roman – öykü – şiir vs. - okumadıkları için ders kitabı kapağı tasarlıyorlarmış. Tabii öğrenince önlemimi aldım. Bazıları da okumamak için kendileri öykü kurguluyorlar. Eğer önceden kitap okuduklarını öğrenmişsem sesimi çıkartmıyorum.

Sevgili Nabi mutlaka yanında bir tasarım bulunan kutlama gönderir. Eskimeyen öğrencilerimdendir. Öyle güzel bir kızı var ki… Gözleri ömre bedel.

Sevgili Eser, her zaman ki inceliği, duyarlılığı ile kutlar özel günleri, adına layık cümlelerle… Sevgili Şenel internetten yetişemediyse cep telefonundan mutlaka yetişir. Şimdi çalışıyor. Anladığım kadarıyla başını kaşıyacak vakti yok. Önemli olan mutlu olması tabii. Bir iki kez iş değiştirdi.

Sevgili ISC, her ne kadar bize sazını dinletmedi ise de yazdı mı ozanlara taş çıkartır. Bence yazmalı, öykü, şiir… Sevgili meslektaşım salt öğrencilere matematik öğretmekle yetinmemeli. Gerçekten yazmalı… Sevgili Süheyla’nın yazdıkları; “Öğrencilerinin özgürlük merkezi olan, onlara hayatta kendine güven farkındalığının nasıl ortaya konulduğunu gösteren canım ablamın yani hocamın öğretmenler günü kutlu olsun… Sevgiler… ISC”
Ve yeğenlerim, unutmazlar. Biri Şehir Bölge Planlamacı, diğeri akademisyenliği seçti, meslektaşım.

Tüm arkadaşlarıma ve çalıştığım diğer okullarımdan arayan öğrenci dostlarıma verdiğim yanıt;

CANIM ÖĞRETMENLERİM

Bana eğitimci olmanın güzelliğini, sorumluluğunu kazandıran ve öğrenmeme, araştırma yapmama neden olan yaşamımın anlamı başta babam ve annem olmak üzere tüm öğretmenlerime, eğitimcilere, akademisyenlere yürek dolusu şükranlarımı, sevgilerimi, teşekkürlerimi iletiyorum. Her gün öğretmenlerindir, akademisyenlerindir, öğrenenlerindir…

Sevgiler…

27 – 11 - 2006 / İSTANBUL


http://www.tulaycellek.com/tulay/eser.asp?id=777 (30.11.2006)

Tülay ÇELLEK

Yıldız Teknik Üniversitesi
Sanat ve Tasarım Fakültesi
Sanat Bölümü Öğretim Görevlisi

http://www.tulaycellek.com

tcellek@yildiz.edu.tr


Bu yazı salt www.amatorceedebiyat.com
ve www.tulaycellek.com sitelerinde yayınlanır

Tülay ÇELLEK


















24 Kasım 2006: İlk Öğretmenler Günü'm. Yıldız-Oditoryum'da öğrencilerimle; daha iyisi güzel arkadaşlarımla :)

4 Aralık 2006 Pazartesi

YAŞAM MESAJIM :)



1998, Yaş 15: Amatörce bir natürtmort denemesi, Ay-lin:)

---------------------------------------------------------

from AYLIN YAVAS
to aylinyavas@gmail.com
date Jul 7, 2005 7:25 PM
subject Son kez bir dakikanızı rica edebilir miyim lütfen?


Bu iletiyi okuyan kişi!

Bunu bu gün olan bombalamalar üzerine yazıyorum. Benim kim olduğum önemli değil.

Bu yüzden, adres defterimdeki herkese Afette Rehber Çevirmen (ARÇ) (http://ceviridernegi.org/arc/) olma çağrısı yapmak istedim.

Bu gün bir afet yaşandı. Acaba bu olay ülkemizde yaşansaydı ne olurdu diye düşünmeden edemedim. Masum insanlar ölüyor bir şekilde; elimde değil sadece seyirci kalmak hayata...

Aşağıdaki yazıyı arkadaşlarıma yollayacakken, herkesle “paylaşmak” istedim.

Tek ricam bunu bir okuyun ve düşünün gerçekten de neden var olduğunuzu...

Saygılarımla,

Aylin YAVAŞ



Seni seviyorum Ankara’m!...

11 Eylül 2001: İkiz Kuleler bombalandı... O gün Ankara’ya taşınmak üzere yola çıktığım gündü. Şöyle düşünmüştüm; bu olay dünyanın gidişatını değiştirecek; Ankara da benim hayatımı değiştirecek olmalı... O gece Fatih Sultan Mehmet Köprüsü’nden geçerken “Orada öğrenmem ve de öğretmem gereken şeyler var, sil gözyaşlarını...” dedim kendime.

Tembel bir kız ya da çalışkan bir erkek olsaydım kimileri benimle bu kadar uğraşmazdı galiba... Son kez açıkça paylaşmak istiyorum duygularımı... Artık az ve öz olmak için savaşacağım. Gereksiz yere çok konuştum ben...:)

Benim derdim kendimle; kendimi aşmak için çalışıyorum sürekli... Pek çok insanın iyi bir şeyler elde etmek için torpil aradığı, birilerinin sevgilisi olmaya çalıştığı ya da yağ çektiğibir dönemde “zekam, çalışkanlığım, yeteneklerim ve hanımefendiliğimle” sade ve sadece “Aylin” olarak geldim bu noktaya. Dahası ben insanların sahip oldukları para, yaş, mevki gibi “etiket”leriyle ilgilenmeyip, onların özüne bakıyorum. Hepimizin özü bir’dir ve önemli olan da “insan” olabilmektir...

İnanmadığım hiçbir heykeli dikmem. Karşımdaki kişinin erkek olması ya da yaşının benden büyük olması, her şeyin onun bileceği anlamına gelmez. Lütfen karşımızdakinin de bir ‘birey’ olduğunu unutmayalım ve de ona saygı duyalım. “Anlama”ya çalışalım. “Anlamak” demek kabul etmek demek değildir. Rusların bir sözü vardır: “Votka içmediğin kişiyi sakın düşman görme.” Başkasının yumruğunu yemeyen, kendisininkini balyoz sanırmış. Kimse daha sonra utanacağı ya da kendisini karşı taraf önünde zor bırakacak şeyleri söylemesin. Bir de karşımızdakini “dinleyelim” lütfen. 21 yaşında olabilirim ama bunu bana söyleyip, “Sen ne bilebilirsin?” diye bana önyargılı yaklaşanlara gıcık oluyorum. Yaşam, “tecrübe” denen olaydır. Aklım ve tecrübelerimi birleştirip, belki de yaşı benden daha büyük olan birine göre daha fazla bireysel artı değer üretebilirim. İnsanların doğum tarihlerine bakıp, “düşünme sistematikleri” hakkında peşin fikir yürütmeyelim...

İnsanlar, yaşları büyüdükçe ellerinde kek kalıpları gibi “doğru kalıpları” tutmaya başlıyorlar: “Arkadaş kalıbı”, “dost kalıbı”, vs. Senin yaşın ondan küçükse, seni bir oyun hamuru gibi –elindeki kalıpla- şekillendirmek istiyor; seni “sen” olarak, bir “birey” olarak kabul etmek istemiyor... Hep o “bilen” kişi oluyor. Kimse her şeyi bilemez; sen de bana bir şey öğretirsin, ben de sana öğretebilirim. Karşımızdaki olduğu gibi kabullenmek ve onu da dinlemek neden bu kadar zor ki?.. Neden hep önden gitmek istiyorsun? El ele yürüsek olmaz mı?.. Değer yargılarındaki farklılık, insanların davranışlarında farklılıkların oluşmasına neden oluyor. İnsanlar, birbirlerini zincirlemeye çalışıyor. Bir şeylerin olmuş olması için acele ediyorlar. Örnek vermek gerekirse, nasıl ki bir canlıyı öldürmek çok büyük bir suçsa, manevi ve maddi yeterli birikimini yapmadan, kendini gerçekten de hazır hissetmeden bir canlıyı bu evrene getirmek de o derece de suçtur bence. En büyük kariyer “gerçek” bir anne/baba olup, “sevgi” ve “ilgi”yle bir “insan” yetiştirmektir. Lütfen acele etmeyelim hiçbir şey için. Önemli olana aynı yastıkta kocamak değil, aynı yastıkta aynı rüyayı görmektir...

“Ben koleje/özel okula gitmedim, büyük şehirde yaşamadım, vs. bu yüzden, kendimi geliştirme şansım olmadı.” deyip, kendimizi kandırmayalım lütfen. Ben, ilk okuldan üniversiteye devlet okullarına gittim. 19.12.1983’te Uzunköprü/Edirne’de doğup, büyüdüm. Dersi derste öğrendiğim, düzenli ve verimli çalıştığım, çok okuduğum için kazandım. Cefa çekilmeden, sefa çekilmez! Okumak için Trakya’dan 760 km. öteye gidip, başkentimize geldim. Ankara’yı çok seviyorum; canım Ankara’m benim:) (Bu arada, Ankara’da deniz yok, güzel bir kent değil orası, diyenlere; Güzellik bakanın gözlerindedir, diyorum:) Ankara, İstanbul’a göre daha az güzel bir kent olabilir... Ama gece yastığıma başımı koyduğumda hissettiğim “huzur” ve “güven” duygusunu hiçbir şeyle değişmem...)

Uzunköprü Muzaffer Atasay Anadolu Lisesi’ni kazandığımda, kağıt üzerinde olan okulumuzun binası bile yoktu. Okulumuz, Türkiye’nin en batısındaki bir köy enstitüsü gibiydi. Dil laboratuarını bırakın, kütüphanemiz bile yoktu. Ama yokluğun ne olduğunu bilen çocuklar olarak, kıymet bilmeyi öğrendik. Bulunduğu yere babasının parasıyla gelmiş insanları gözlemlediğimde şunu görüyorum; pek çoğu çok şımarık oluyor. Çeşitli vesilelerle örn. Bilkent Üniversitesi’nden tanıştığım çoğu kişinin ikinci ya da üçüncü sorusu “Araban var mı? Markası ne?” oluyor. Bilkent Kütüphanesi’ne gittiğim bir gün iki kızın “yakışıklı” bir çocuk hakkındaki muhabbetine tanık oluyorum: “- A’yı gördün mü?/ - Hayır, yakışıklı mı?/ - X marka arabası var! / - O zaman yakışıklıdır!..” ve daha pek çok şok geçiriyorum... Birisi, “Benim çok param var; istediğim her şeyi ve herkesi elde ederim.” demişti. “Senin paran olabilir ama zekamı, yeteneklerimi ve kalbimi satın alamazsın.’ demiştim. Parası ve sahip olduğu diğer etiketleriyle sürekli hava atan insanları, anlamaya çalışıyorum. Onlar için üzülüyorum...

Kısacası, mayası olan hamur durmaz, taşar. İçimdeki öğrenme ve okuma aşkını, bir volkana benzetiyorum. İçten gelen bu enerji o ya da bu şekilde açığa çıkar:) “Bilgi”ye açım:)

21. yüzyılda küreselleşmenin üçüncü safhasını yaşıyoruz. Şimdi “kişiler” önemli. Ben, “Aylin” olarak dünyayla nasıl entegre olabilirim? diyorum. Atatürk, Time’a iki kez kapak oldu. 1922’de, dönemin İngiltere Başbakanı D. Lloyd George: “Yüzyıllar nadir olarak dahi yetiştirir. Şu talihsizliğimize bakın ki, o büyük dahi çağımızda Türk milletine nasip oldu.” demiştir (Kemal Atatürk ve Milli Mücadele T., 1958, s. 508). İngiliz romancı ve yazar W. Somerset Maugham ise: “Bir insanın değerinin en belirli ölçüsü kendi alanındaki üstünlüğünü dostuna düşmanına kabul ettirebilmesindedir. İşte Atatürk bu yüceliğe ermiş dahilerden biridir. Bir ihtilalci olarak modern Türkiye’yi yaratmış, davasında muzaffer olmuş ve yüzyılın büyük devlet adamları arasına katılmıştır.” demiş (Cumhuriyet, 11 Kasım 1953).

Atatürk’ten sonra hiçbir Türk onunki gibi bir başarıyı elde etmedi. Peki neden? Bunun cevabı İngilizce’deki “innovation” sözcüğünde gizli aslında. İçindeki (in-) yıldızı patlatırsan (nova) bir yenilik ortaya çıkar. İçindeki “nova”nın farkına varmayan milyonlarca insan geldi belki de Atatürk’ten sonra... Ben de düşünüyorum Atatürk’ün çocuğu olarak bir gün Time’a kapak olmak için ne yapabilirim? Bir deyiş vardır: Hiçbir şey başarının yerine geçemez. Bu yüzden, yol haritamızı çizerken önceliklerimizi iyi belirlemeli ve her şeyin bir yeri ve zamanı olduğunu unutmamalıyız. Ben, bir Türk kızı olarak ülkemi ve dünyayı değiştirmek istiyorum. Daha az uyumak, daha çok çalışmak zorundayım. Sıradan ve sürüden olmayacağım. Dünya standartlarıyla yarışacağım. Bilimin aydınlığını rehber olarak alacağım. Ülkemi temsil ederken başım hep dik olacak...

Hiçbir şeyin garantisi olmadığını öğrendim. Fırtına çıkabilir, rüzgar seni çok farklı yerlere sürükleyebilir... “Kader”in önüne geçemezsin...

Haziran, 1994’te 11 yaşında ilkokulu bitirirken, şöyle demiştim: ‘... İnşallah 21 yaşındayken de üniversiteden mezun olurum.... 2005 yılına geldiğimizde, en azından iki yabancı dil bilmeden ve iyi derecede bilgisayar kullanmadan iyi bir iş sahibi olamayacağımıza inanıyorum arkadaşlar. Çok çalışalım!...”

28 Haziran 2005’te de Hacettepe Üniversitesi, İngilizce Mütercim-Tercümanlık Bölümünden mezun olurken, kepimi fırlatmamın mutluluğunu yaşadım. Üniversite yıllarımı Ankara’da geçirmek ve Hacettepe’nin eğitimini almanın bir lütuf olduğunu düşünüyorum.

Hayatta, ne ekersek onu biçeriz. Umarım sağlıklı ve huzurlu bir hayat sürer ve insanlık adına bir şeyler yapabilirim. Kadınların en büyük düşmanının kadınlar olduğunu da öğrendim. Bundan sonra her türlü mutluluğumu iç-imden yaşayacağım:)

Yazmak, ölümün elinden bir şeyler kurtarmaktır, derler. Benim de en büyük hayalim, eserler bırakmak kendi sonsuzluğuma kavuşmadan önce... Bir şeyi tüm kalbinle isteyince, muhakkak o seni buluyor zaten... “Çekim teorisi...”

Dünyayı gezmek istiyorum, kendi kazanacağım burslar, değişim programlarıyla, vs. Kısmetse 8-25 Temmuz Priştine/Kosova’da olacağım. Kosova, tarih ve hayatın kırıldığı bir nokta... 07.06.05 tarihinde izlediğim “Kırılma Noktası”nda (TRT1) Arnavutluk Demokratik Parti Genel Başkanı Arben Caferi, Kosova’nın bağımsız olma durumunu anlatıyordu. Ben de merak ediyorum neden Kosova’ya Avrupa’nın; Balkanlar’ın kara çukuru; “kan çukuru” dendiğini? Buradaki mevcut durum devam ettikçe, uluslar arası aktörlerin hareket alanı genişliyor. Her şeyi uluslar arası görüşmeler ve zaman belirleyecek.

Biliyor musunuz Ergene Nehri kan ağlıyor? Türkiye’deki üç havzadan biri olan Ergene Havzası yıllık 450.000-500.000 ton pirinç üretme kapasitesine sahip ki bu rakam İstanbul’un bir yıllık pirinç ihtiyacı. Türkiye’nin yıllık pirinç tüketimi ise 2.500.000 ton. Yerli pirinç üretimi ise 1.200.000 ton. Ergene Ovası %95 kirliliğe maruz kalıyor. Su kirliliği en büyük problem. Nehirde şu anda hiçbir balık, kurbağa, vs. yaşamıyor. Çiftçinin eğitimi yetersiz. Kısacası, Trakya’da tarım; çevre ölüyor. Ben de ne yapabilirim?, diye düşünürken Priştine Yaz Üniversitesi evrenin bir hediyesi oldu galiba bana. Kurs olarak kimya; biyoteknolojiler üzerine bir ders seçtim, oradaki tarımı, tarım ürünlerini incelemek ve araştırmak istiyorum. Sınırın ötesinde Bulgaristan ekolojik tarım yapıyor; aynı dönümden buradaki çiftçiye göre hem çok daha fazla verim alıyor hem de çevreyi koruyor. Dilerim bu nehrin temizlenmesi ve çiftçinin kalkınması için bir proje düzenleyebilirim. Gerçekten için acıyor çevre öldükçe...

Nereye gittiğini bilen adama, dünya çekilir, yol verirmiş:)

Can vermek; umut olmak... Hava güneşliyken nedense kimse çantasında şemsiye taşımak istemez. Deprem gerçeği de çok çabuk unutulur bizim ülkemizde... Her an her şey olabilir. Bu yüzden, her zaman hayata karşı hazırlıklı olmalıyız. Dilerim hiç deprem olmaz ülkemizde. Dilerim kimseye kalp masajı yapmak ya da enkaz altından gelen çığlıkları dinlerken kolonları kaldırmaya çalışmak zorunda kalmam... Ama böyle bir şeyle karşı karşıya kaldığımda, elimden geldiğince her anlamda yardım etmek istiyorum. Bil de yapma, derler. Hayata karşı çok donanımlı olalım. Bu yüzden, Afette Rehber Çevirmen (ARÇ) ailesinin bir üyesi olduğum için çok mutluyum (http://ceviridernegi.org/arc/).

Paylaşmak, o kadar da zor değil. Hastaneleri, mezarlıkları da gezelim. Diyaliz makinesine bağlı yaşamak zorunda olan ne çok insan var ve insanlar hayatını kaybettikten sonra organlarını bağışlamaktan kaçınıyorlar... Kendi adıma konuşmam gerekirse Ankara’dan buraya gelmeden önce “T. C. Sağlık Bakanlığı Organ Bağış Senedi”ni imzaladım. Korneadan kalbe tüm organlarımı bağışladım. Bir gün hayatımı kaybettikten sonra da bir şekilde birilerine yardımcı olabilirsem ne mutlu bana... Lütfen her şeyin fani olduğunu unutmayalım...

Oku!-yalım, sıradan ve sürüden olmayalım!

.......

Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var:

Yaşadın mı büyük yaşayacaksın, ırmaklara, göğe, bütün evrene karışırcasına

Çünkü ömür dediğimiz şey, hayata sunulmuş bir armağandır

Ve hayat, sunulmuş bir armağandır insana

Ataol BEHRAMOĞLU, 1977

Biz insanlar elimizdekilerin değerini kaybedince anlarız. Ben de ailemin değerini gurbete gidince anladım. İnsanı, annesi ve babası kadar hiç kimsenin çıkarsızca ve fedakarca sevemeyeceğini gördüm. Sımsıkı sarılalım sevdiklerimize... Çünkü hayat çok kısa; dünyada ölümden başkası yalan...

Artık daima pozitif sularda yüzüyorum. Asla negatif limanlara demirlemiyorum. Gün geçtikçe Allah’a daha çok şükrediyorum ve galiba büyüyorum...

Yıldızlarla kaplı bir göğün altında en güzel zamanları yaşıyor olsak da uzay-zaman genişledikçe gökyüzü giderek daha fazla kararacak ve boşalacak... Uzay ve zaman, “göreceli”, hareketimize bağlı olarak her birimiz için farklı biçimde akıyor...

Belki de pek çok kez kendi yolumda yalnız bir yolcu olacağım; çocukluğa özgü saf ve yalın merakı, evren karşısında derin hayret ve tükenmez coşkuyla ilerleyen bir yolcu!..

Herkesin “sağlıklı”, “huzurlu” ve “mutlu”; her şeyin de “hayırlısı” olmasını dilerim.

Allahaısmarladık!

Sevgiyle kalın!

Aylin:)

3 Aralık 2006 Pazar

YILLIK




Yıllık...

Zaman zaman okurken gözyaşlarım süzülüyor... Çok özlüyorum Hacettepe'yi, sizleri, komşularımı, Ankara'yı... Ne yazık ki hayatta bir şeyi kazanmak için başka bir şeyi kaybetmek zorunda kalıyoruz...
Değerli hocalarım, canım dostlarım, hayatıma kattığınız renkler için çok teşekkür ediyorum. Yıllıktaki yer kısıtlaması nedeniyle yazılarınızın bir kısmı yayımlanmıştı, şimdi ise web günlüğü sayesinde hepinizinkini koyabiliyorum.

Yüreğinize sağlık...

Sevgiyle Kalın!

Ay-lin:)

----------------------------------------------------------------------------------

Aylin’ciğim,

İçimdeki “ben” adeta nefesini tutmuş, sessizce seni izlemekte, okula ilk geldiğin zamandan beri, senin bilmediğin şekilde, geriden ve uzaktan. Yaşamım boyunca hep bir tane “sen” aramıştır gözlerim. Yaşama merak duyan; her alanda bilgilenmeye çalışan; içinden gelen itkiyle yaşamın her alanını tanımaya, sadece tanımakla kalmayıp, bunu paylaşan, bundan üreten; çalışkan; gözüpek; sözüne güvenilir; sorumluluklarını doğallıkla ve severek yerine getirebilen; sosyal duyarlılığıyla kendi kendine sorumluluk edinebilen; kendini yaşamdan ve çevresinden sakınmayan; yaşama sıkı sıkıya bağlı ve yaşamı böylesine kucaklayan; riske girmekten kaçınmayan; sevgi dolu, enerjik, rengarenk bir kişilik. Gözlerin bilinçli ve sevgi dolu bakıyor, gülümsemenin ardında dolu dolu yaşamışlık var. Seni tanımak ülkemin geleceğine ilişkin umut dolmama neden oluyor, Sevgili Aylin. Çok az insana, “adanmışlık düzeyinin üzerinde olan “nitelenmişlik” düzeyi ile işine bağlanmak nasip oluyor, ki gerçekten faydalı şeyler üretebilsin, sen daha şimdiden elini uzattığın tüm işleri böyle bir duyguyla üstlenmektesin. Sana kolaylıklar diliyorum güzel yavrum, hem kendin için hem kimileri için “tehlikeli” bir kişilik yapın var: düz asfalttan gitmeyi tercih edenlerin daima hedefi olacaksın. Kendileri üretemedikleri için senin ürettiklerini kıskanıp, seni yok ederek varolmaya çalışacaklardır; senden yardım talep eden, üstelik de yüreğine yerleştirdiğin kişiler, senin doğallığınla veriverdiğin yardımı da kendilerine yediremeyip, senden bunu acısını çıkarmaya çalışacaklardır; o güzel yüreğinle ve bitmez enerjinle, sevginle koşuşturduğun işler yüzünden, bunları yapamayanlar senden içten içe rahatsızlık duyacaklar. Böyle zamanlarda, doktora tezimin önsözüne yazmış olduğum gibi, “zoru zor edip, zora dayanma eşiğini daha ilerlere çekenlere” teşekkür etmelisin, Aylin’ciğim; kazanç daima senin olacaktır. Yaşam, kendisine böyle candan sarılanı öylesine kucaklıyor, öylesine herkese nasip olmayan zenginlikler kazandırıyor ki, o iç renklerin ve derinliklerin bilmem kaç yaşama karşılık gelebiliyor. Bence zaten yaşamanın anlamı bu. Yaptığın her şey iç zenginliklerine yenilerini katacak ve tıpkı şimdi olduğun gibi yaşamının her anında çevrene ışık olacaksın. Işık olmak: işte bu çok önemli, çünkü ancak böyle kişiler çevrelerine gerçekten ışık verebilir. Şunu unutma ki, sevgiyi kendi egondan arınık olarak karşındakine yönlendirebilen kişilik yapın, yüreğinden başka güzel yürekleri bulacaktır. Bırak sana yüreğini dönenler seni sevmesin, yüreğinin bulduğu kişiler onlardan çok çok daha fazla ve gerçekten candan olacaktır. Zaten bir süre sonra sevgiyi başkasından beklemek yerine kendi içinde üretmenin daha doğru olduğunu da fark edeceksin. Aylin’ciğim, sen, bu çok özel niteliklerinle gerçek bir Atatürk çocuğusun. Sana, sana layık, kaleidoskop renklerinde, ışıl ışıl, kendini en iyi şekilde gerçekleştirebileceğin güzel bir yaşam diliyorum tatlı yavrum. Umarım bir yerlerde yollarımız çakışır da seninle birlikte çalışabilmenin güzelliğini yaşamak da bana nasip olur. Yolun ve bahtın açık olsun.
Doç.Dr. Aymil Doğan; daha iyisi, seni seven Aymil Hocan.

Gözlerinde her zaman öğrenme pırıltısı gördüğüm öğrencim Aylin’e bütün hayatı boyunca mutluluk ve başarı dileklerimle. Doç. Dr. Asalet ERTEN

Sevgili Aylin Yavaş,

İngilizce Mütercim Tercümanlık Anabilim Dalı’nın en sempatik, en çalışkan, en girişken ve en gülümseyen öğrencisi biricik Aylin gelip benden yıllık için bir iki satır karalamamı istediğinde aynen şöyle dedim: “Tabi Aylin, seve seve yazarım, hem bir iki satır ne demek, senin için destan bile yazarım... Sen yeter ki iste...”
Şimdi Aylin’ anlatmak için bence en uygun tanımlama “pozitif yönü” olur. Ondan sonra pozitif yönüne bağlı olarak yaşama bakış açısı, neşesi, enerjisi ve çalışkanlığı gelir. Dünyanın dört bir yanını keşfetme isteği ve girişimleri akla Ataol Behramoğlu’nun “Yaşadıklarımdan Öğrendiğim Bir Şey Var” adlı şiirindeki “... Uzak ülkeler çekmeli seni, tanımadığın insanlar / Bütün kitapları okumak, bütün hayatları tanımak / arzusuyla yanmalısın ... “ dizelerini getirir. Gerçekten de Aylin’in bize göre ulaşılması güç, hayal sayılabilecek yerlere gitmiş olması, farklı kültürleri, insanları, dilleri tanımış olması genel kültürüne, bilgi, görgü ve deneyimlerine çok şey katmıştır. Bütün birikimleri, zengin deneyimleri, onun gerçekten dört dörtlük tam bir “Hanımefendi” olma özelliğini pekiştirmiştir. Bir gün şehre inerken tesadüfen denk gelmesi, aynı otobüste yol arkadaşı olması nedeniyle bütün olumlu özelliklerini, çevresine karşı eğitimli, kültürlü, bilgili, paylaşımcı ve görgülü yapısını yeniden farketme fırsatı bulduğum Aylin’e yaşam boyu mutluluklar, pozitif enerjiler ve en çok da gönülden başarılar diliyorum.
Yrd. Doç. Dr. Sezai ARUSOĞLU

İçinden taşan yaşamsal coşkunu, gözlerindeki umudu, yüreğindeki heyecanı, yaratıcılığındaki pırıltıyı hiçbir zaman yitirmemen dileğiyle güzel kız…Dr. Funda İŞBUĞA EREL

Güler yüzlülüğün, çalışkanlığın ve başarılarının bir ömür boyu devam etmesini dilerim. Dr. Yeşim DİNÇKAN

Başarılarla bugüne gelmiş, başarıyı hak etmiş bir öğrencisin. Çok çalışmak ve hep saygılı bir insan olmak en temel özelliğin. Sevgi dolu olman, gözlerinin her zaman ışıl ışıl parlamasını da hatırlamak lazım. Hayatının her aşamasında başarı ve mutluluklar diliyor, hakkettiğin güzel yerlere gelmeni diliyorum.
Dr. Hilal ERKAZANCI

Candan bir yürek, kırılgan, duyarlı bir kalp, içten ve çıtı pıtı, sakin görünüşü, gülümseyişindeki o muzip pırıltılar, içindeki güzelliklerle, pırıl pırıl yüreğinle, bütün güçlüklerin üstesinden gelerek hayat bir adım attığına çok seviniyorum. Hakkettiğin güzel günlere kavuşman dileğiyle, sevgiler... Blm. Sek. Suzan İNAN ŞİRİN

“Yaşam kadar gerçek,
Öyle çok şey var ki sana dair...”
18 yıldır yaşadığım her günde sana dair bir şeyler var hayatımda. En büyük ışığımsın. Tanrı’ya bir kez daha şükürler olsun; bana en güzel meleğini gönderdiği için. Seni çok seviyorum “karındaşım”. Gözlerindeki ışığı asla kaybetmemen dileğiyle... Bahar YAVAŞ

Tatlı Meleğime, Tanım yapmak zordur... Hem de çok zor... Çok uğraştım dostluğun tanımını yapmak için... Dost nedir? Kötü gününde yanında olan, seninle ağlayan mıdır? Yoksa en mutlu gününde senin sevincine en az senin kadar sevinen midir? Ha tabi bu arada bu iki özelliği de tertemiz kalbinde barındıran bir tatlı melek varsa yanınızda işte o zaman siz dünyanın en şanslı insanlarından birisiniz demektir, çünkü gerçek bir dosta sahipsinizdir... Ben ne kadar şanslıyım ki senin gibi bir dosta sahibim... Seni çok seviyorum canım dostum... Hayatın mutluluklarla, başarılarla ve senin gibi sevgi dolu insanlarla dolu olsun... Burcu DAYIOĞLU

Bazı insanlar vardır hayatta, yaşamınıza girdiler mi her şey değişir. Adrenalin gibi, su gibi, ekmek gibi bir şeydir bu. Yaşamın sürekliliği için şart gibidir onun varlığı. O insan yaşamınıza renk katar, düştüğünüzde sizin elinizden tutar. Herkesin bir tekme attığı şu dünyada siz ona canınızı bile emanet edersiniz. Hem de gözünüzü bile kırpmadan. Ben hayal aleminde yaşamayı seven, fantastik hayallere, kitaplara bayılan, insanların “tuhaf” olarak nitelendirdikleri bir insan olabilirim. Kim ne derse desin dostumu yine bu fantastik alemden bir benzetmeyle anlatmayı seçtim… Frodo Baggins için Samwise Gamgee ne ise Aylin de benim için o’dur derim ve Aylin, bana ihtiyacın olduğunda senin için dünyanın öbür ucuna bile giderim. Paylaştıklarımız ne bu küçük yıllık sayfalarına sığar ne de tabir-i caizse bu naçizane satırlar sana olan sevgimi anlatır. Ama benim için bir kardeş gibisin. Seninle hayallerimizi, sevinçlerimizi, üzüntülerimizi paylaştık ve paylaşmaya devam edeceğiz. Hayal ettik, gerçekleştirdik. Seninle dağlara tırmandık, alacakaranlıkta yıldızların yükselişine tanık olduk, tatillere gittik, aklımıza ne eserse, yüreğimiz ne emrettiyse yaptık. Hayatta böylesi bir dostluğu paylaşanlar bu dünyadaki kısıtlı vakitlerini iyi değerlendirmiş olan şanslı azınlıklardır. Dostlar yıldızlar gibidirler, her zaman görünmeyebilirler ama yine de vardırlar. Ben yıldızımı buldum. Sevgiler. Semin ÇETİN

Aylin... Nasıl anlatılır bilmem ki; bu kız ya da onu anlatmaya kelimeler yeter mi? Deneyelim bir bakalım. O; her şeyden önce soyadına inat hareketli, capcanlı; dost canlısı, yardımsever, hatta biraz da fazlaca sever. Yüreği öyle geniş ki herkesi alabilir, hatta o öyle pek sevmez, genelde "aşık" olur. O, çocuktur aslında. Bilmezsiniz belki siz. O; azimli, çalışkan, disiplinlidir. O... O... güneştir. Işığı her yere ulaşır, her kuytuyu sarar. Aylincim, seni anlatmaya çalıştım ama bak yine yetmedi sözler. Hacettepe'de gözümü açtım seni gördüm, yarı zamanlı ev arkadaşın oldum, yalnızlığı paylaştık. Dert ortağı olduk, birbirimize sarılıp ağladık.Güldük, eğlendik de.Beni her zaman sabırla dinledin, en zor zamanlarımda dayanacak direğim oldun.Öyle şefkatliydin ki; annem gibiydin. Sağ ol be dost! Doğum günlerim tatile gelir hep güme giderdi ama sen her sene, o her zamanki maharetinle doğum günü pastası yaptın bana. İnce düşünceli arkadaşım benim sen hep her şeyi en iyi şekilde düşündün zaten. İyi ki arkadaşımsın ve hep öyle de kalacaksın, senin peşini bırakmaya hiç niyetim yok çünkü:) Dilerim her şey gönlünce olur. Dilerim dünyalar tatlısı arkadaşım hep kıymetin bilinir ve dilerim hep "sevgiyle" kalırsın! Seher ÖZER

Sempatik gülüşüyle etrafına pozitif enerji dağıtan, azimli, kimseyi incitmemeye çalışan, özel günleri hiç unutmayan, çok güzel “mamalar” hazırlayan, konuksever, maceraperest Aylin’i unutmam mümkün değil! Aylin ya konuşurken bile gözlerinin içi gülüyor, yaşama sevincini anlayabiliyor insan. En kötü günlerinde bile yaşama sarılman o kadar güzel ki! Biliyor musun bana “prensesim” diyen tek kişi sensin? Umarım “prensesim/prensim” diyebileceğin, kendinden üstün olarak yetiştireceğin varlık/ların annesi olursun. Senden çok iyi bir anne ve idealist bir iş kadını olacağına inanıyorum. Hep yanımda olduğunu hissettirdiğin için sağ ol! Güzel yerlere gelebilmen ve “griler”in çözümlemesiyle fazla uğraştırılmaman dileğiyle! Fehime BALAMUT

Trakya’dan bir kızla Ege’den bir kız büyük umutlarla Ankara’ya gelip, burada karşılaştılar. Büyük bir arkadaşlık doğdu aralarında. Gel zaman git zaman ne olduysa oldu da bu kızlar bir dargın dört yılı tamamladılar. Onların arkadaşlığında hep sözlerden çok gözler anlam taşıdı, duyguları hep onlar dile getirdi, doğruları hep onlar söyledi. Hangi kız üzülse diğerinin içi yandı. Hangi kızın yardıma ihtiyacı olsa öteki kız seve seve onun yardımına koştu. Sonra ne mi oldu? Sonrası işte şimdi başlıyor, biz mezun olunca. İzmirli kız diler ki Edirneli kız hep mutlu olsun, hedeflerine hep “azimle” koşsun. İzmirli kız diler ki bu masal burada bitmesin, bu masal hep mutlu devam etsin. Umut dolu yarınlara... Özge ERŞEN

Aylin dört yıl boyunca seninle o kadar çok şey paylaştık ki benim için seni tanıyor olmak gerçekten başıma gelebilecek en iyi şeylerden birisiydi... Sanırım ikimiz de Ankara’da olacağız okul bittikten sonra. Sık sık görüşeceğiz tabi ki bundan sonra da. Her zaman kalbindeki güzelliği yüzüne yansıtan, iyimser ve her an gülmeyi bilen birisin. Sen hayatımda hiçbir yerde rastlamadığım kadar iyi birisin ve en önemlisi olduğun gibi yaşayan bir kızsın. Hayatta hak ettiğin her şeye sahip olacaksın. Sen hep böyle ol yeter.... Tanju TATLI

Sevgili Aylin,
O güler yüzün ve pozitif enerjinle katıldığın ortamlara renk katmana, azmine, düşünceliliğine, sorumluluk bilincine hayranım tanıştığımızdan beri. Dört yıldır çok güzel paylaşımlarımız oldu. Devam etmesini tüm içtenliğimle diliyorum. Hayatıma kattığın tüm renkler için sonsuz teşekkürler Aylinciğim. Ayrılırken hep söylediğin gibi “Sevgiyle kal!” Gözde KAPTAN

Aylinciğim, ben senin kadar hak yemeyen, sevimli, cana yakın, iyi niyetli biri görmedim. “Benden daha kötü durumda olanlar var” diyerek bursa başvurmayan, “boşuna atılmasın” diyerek yemekhanede eksik yemek alan bir başka arkadaşım olmadı. Umarım hayat sana hakkettiğin tüm mutlulukları yaşatır... Ümüs İKİZ

Aylinciğim,
Her şeyden önce bitmeyen sabrın, bizim için fotokopi peşinde koşturman, sorumluluğun, içtenliğin için teşekkür etmek istiyorum sana. Seninle aynı sınıfı, arkadaşlığı paylaşmak çok güzeldi. Sen olmasan kim söylerdi bize sınavları, ödevleri? Sen olmasan şaşkın ördekler gibi düşüverirdik sınavın ortasına:) Canım benim, hayat seni hep senin gibi insanlarla karşılaştırsın, mutlu etsin. Sevgilerimle, Esin RECEPOĞLU AYDOĞDU

Güler yüzlü Aylinciğime,
Yüzünden gülücükler eksik olmasın. Seni hep rapor verirken hatırlayacağım: “Arkadaşlar, fotokopileri çektirip getirdim. 100 bin lira:) da sınıf parası kaldı!” Çok tatlı ve iyi kalplisin, hem de bir karıncayı bile incitemeyecek kadar... Bir de kimseyi kırmamak ve kırmamış olmak için özür dilerken hatırlayacağım seni. Hatırlıyor musun? Bir gün hukuk dersinde sandalyeye çarpmıştın da yine özür dilemiştin:) Senin arkadaşın olmak güzeldi. Her şey için teşekkürler. Mutluluklar... Sabiha ŞEN

İnsanın gözlerinin taa içine utanmadan bakabilen, temiz arkadaşım, hani yakınında durmasalar da bazı insanların aslında yanında olduğunu ve ayağın bir taşa takılacak olsa elinden tutacağını bilirsin ya işte sen de öylesin benim için. O sıcak bakışlarında hep, beni gerçekten anladığını hissettim. Her şeyin en güzelini hak ediyorsun; umarım her şey gönlünce olur. Gülen yüzün hiç solmasın. Bana bu yakınlığı hissettirdiğin için çok teşekkür ederim, canım. Canan ÖZGÜR

Merhaba bayan gülücük, sanırım seni tanımayanların dahi gözüne ilk çarpan özelliğindir kendini kötü hissettiğinde bile etrafına gülücük saçabiliyor olman. Ayrıca her daim nazik, saygılı ve yardımsever olmak da bunun gibi herkesin kolay yapamadığı şeylerdir. Bunlara ek olarak sahip olduğun sosyal kişilikle okulun ilk gününden beri tüm bölüm hocaları karşısında sınıfımızın medarı iftiharı oldun. Araştırmacı ruhunu ve gülen yüzünü hiçbir zaman arkanda bırakmaman dileğimle.. Gonca:)PAMUK

Aylinciğim, ne önemli bir şey Aylin deyince aklıma gelen o kadar çok şey olması. Bak aklıma astronomi kulübün filan geldi. Olmuyor Aylin, geliyor, bak durduramıyorum. Bazı şeyler engellenemez. Esasta engellemek de gaz yapar:) Ben de küçükken astronomiyi severdim. Bir tane salak kitabım vardı. Hep onu tekrardan filan okurdum, sanki yeni bir şeyler varmış gibi. Kitap değişmiyor tabi, değişen insan, değil mi? Dünya da değişiyor. Dün daha temizdi, bugün daha kirli mesela. Aklına bu konuları getirmek de istemiyorum. Belki ileride dünya Mad Max filmindeki gibi (Tina Turner filan oynar hani) olursa, bunu okuyup “o zamanlar dünya yaşanacak bir yerdi” deyip ağlaya da biliriz. Ama olmaya da bilir. Olasılıklar diyorum ben buna. Nasıl kelime? Beğendin mi? Sınıftan çıkarken Ayfer Hoca’nın dersinde sandalyeye çarpıp özür dilemiştin:) Ben de bir mağazada askılığa çarpıp özür dilemiştim:) Bak insan her şeyi yapabiliyor. Ama vazgeçmemek gerek. Tabi tabi, evet. En son sınıfta kaynaştık. Hayır, bunu yadsıyamam. Buna gerek de yok. Çok güzel zamanlar geçirdik. Hepsi çok güzeldi. Umarım bitmeyecek arkadaşlığımız. Mail grubumuz da var mis gibi. Senin de büyük katkıların oldu tabi. Aylinciğim, her şey gönlünce oldun. Berkay ÜNDEĞER

Seni tanımayan yoktur galiba bu bölümde... Kocaman gülümsemen, hep hayran olduğum derin gamzelerin ve herkese bonkörce dağıttığın sevgi sözcüklerinle hatırlayacağım seni hep. Tabi bir de dört yıldır keşfini bir türlü gerçekleştiremediğim gardolabın ve takılarınla:) Kurtuluş Parkı'nda yaptığımız üstünkörü piknik keşke birlikte yaptığımız ilk ve tek etkinlik olmasaydı. Sevgi pıtırcığım yüzün hep gülsün... Ayşe Banu YALDIZ

Aylin YAVAŞ
Ağır ağır çıkacaksın bu merdivenlerden!
Bütün güzelliklerin seninle olması dileklerimle başlamak istiyorum sözlerime sevgili Aylin. Ya valla nedense seninle konuşurken ve hakkında yazı yazarken ayrı bir kibarlık, ayrı bir nezaket bulutu çöküyor üzerime Aylin
(Ne yapayım?). Evet, Aylin kusuruma bakmazsan seni bu şekilde anlatmak istedim yanlış anlamayacağını göz önünde bulundurarak.(bak yine kibarlaştım.) Aylin inan bak ben seni sınıfın istihbarat görevlisi veya fotokopi sorumlusu diye hatırlamayacağım. Söz... Bir kere çok olumlusun ve kötü de olsa yaşanan her şeyi hayra yorman örnek alınacak bir yaklaşım. İçindeki iyi kalpli olma dürtüsü inşallah bir gün sana zarar vermez diye ümit ediyorum. Yazdıklarım uzun metrajlı bir şiir gibi oldu belki ama çok umut dolu ve yardımsever bir arkadaşım olarak aklımdan hiç çıkmayacağını bilmeni isterim.
Bu arada ödevleri öğrenmek için çektiğim mesajlara sabırla karşılık verdiğin için kendi adıma; fotokopi işleri ve öğretmenin derse gelip gelmeyeceği gibi kafamızdaki her türlü soru işaretlerini kaldırdığın için sınıf adına teşekkür ederim sevgili arkadaşım. Senin için her şeyin hayırlısı olması ve beni unutmaman dileğiyle iş ve muhtemel aile hayatında başarılar. Halil İbrahim YILMAZ

Ben sana hayranım, o bitmez tükenmez enerjine... O kadar kıpır kıpırsın ki insan senin hızına yetişemiyor. Bu kadar çok şeyi 24 saate nasıl sığdırabildiğini hala anlamış değilim. Hep böyle yardımsever, içten ve neşeli kalabilmen dileğiyle, bir gün gezide yine beraber olabilmek umuduyla, o zamana kadar hoşça kal arkadaşım :) Nur_gül YAVUZ

Sınıfta arkadaşlarıyla ilişkilerini senin kadar dengede tutmayı başaran, herkesle aynı derecede samimi -ama gerçekten samimi- olabilen başka birisi yok galiba. Sınıf kapısından bir kez olsun asık suratla girdiğini görmedik. Hayranız bu özelliğine, iyimser yapına. Umarız hayatın boyunca da bunu korumayı başarırsın. Çevrene yaydığın pozitif enerjiyi, çocuksu neşeni hiç kaybetmemen dileğiyle… Seni tanıdığımıza çok memnunuz. Bu arada başta kuram dersi olmak üzere daha birçok derste gönüllü ders anlatıp bizi büyük bir külfetten kurtardığın için sana ne kadar teşekkür etsek azdır! Pınar ve İlknur:))

O, sıcakkanlılığı, sevecenliği ve nazikliğiyle kalbimizde çok özel bir yere sahip olan gözde isimlerden birisi. Onda pek çok özelliği bir arada bulabilirsiniz. Örneğin: Moralinizin bozuk olduğu anlarda tıpkı bir psikolog ya da evine misafir olarak gittiğinizde hamarat bir ev hanımı gibidir. Her zaman neşe dolu cıvıl cıvıl çok tatlı bir kız. O kadar narin bir insan ki sevgilisi olsam ona dünyadaki en nadide çiçeklerden birinin adıyla hitap ederim. Çok başarılı, birkaç şeyin üstesinden gelebilen ve yardımsever bir arkadaşımız olduğunu da unutmamak gerekir tabi.
Gözlerinde gülücük
Adeta bir gelincik
Yıllar akıp geçse de
Kalbimizde biricik. Derya YALÇINKAYA

Ya bir “Japon turist” ya da “işçi karınca”sın, yoksa mümkün değil kimse bu kadar çalışkan olamaz! “Boş duranı Allah sevmez” diye kabul edersek, sen Allah’ın en sevdiği kullarındansın (?). Ay-lin, canım benim; istediğin her şey hayırlı ise senin olsun, bir gün seni iyi yerlerde göreceğimi biliyorum, bizi hiç unutma olur mu? ARÇ olsun, AB mihmandarlığı olsun çok güzel şeyler paylaştık, paylaşacağız da... Sen çok değerlisin güzelim, seni seviyorum Ay-lin:) Bengü AKBAY

Bana yıllık için bir şeyler yazar mısın dediğinde hiç tereddütsüz kabul ettim. Çünkü senin de dediğin gibi 4 yıllık süre içinde iyi anılarımız oldu. Benim için en unutulmazları ise Eskişehir’deki İnönü Havacılık Kampı, daha öncesindeki model uçak kursu ve "speaking" dersinde yurtdışı deneyimlerimizi anlattığımız sunum olmuştur. Bu sunumda sen ve Tanju, Hong Kong’tayken böcek yediğimi tüm sınıfa ifşa etmiş ve beni zor durumda bırakmıştınız. Evet, itiraf ediyorum yedim ama sadece hayatta kalmak için. Model uçak kursu ise daha ilginç geçmişti. Yaşları 6 ile 10 arasında değişen öğrencilerin katıldığı bu kursa bir şekilde bizler de katılmış ve bir hafta boyunca hiç uçuramayacağımız model uçak yapmaya çalışmıştık. Bu kampta ayrıca ne kadar tuttuğunu koparan bir insan olduğunu anladım. Anıları ölümsüzleştirmek için 5–6 arkadaş bir uçağın üzerinde fotoğraf çekilmek istemiş ancak konuştuğumuz ilk görevli izin vermemişti. Bizler umudumuzu kesmiş dönerken sen yılmamış bir üst görevliye başvurmuş ve istediğin yerine getirilmezse bu işin Genel Kurmay’a kadar gideceğini söylemiştin. Sonunda kamp idaresi pes etmişti. Şaka bir yana senin bu azmin olduğu sürece bundan sonraki hayatında da başarıyı yakalayacağını düşünüyorum. Başarılar! Ramazan ÇAKIR

Seni ilk olarak hazırlık sınavına girdiğimde görmüştüm ve o zamandan bu kadar çok yönlü olduğunu anlayabilmiştim. Nasıl diye sorarsan bilmiyorum ama bir önsezi diyebiliriz biz buna. Dört yıl boyunca bütün sınıfımızla ilgilendiğin, her işimize koşturduğun için sana çok şey borçluyuz. Bir insanın her şeyden haberdar olabileceğini inanmazdım ta ki seni tanıyana kadar Aylinciğim. Sen bu kadar duyarlılıkla, bu kadar araştırmacı ruhunla istediğin her şeyi elde edebilirsin. Felsefeye olan ilgini kaybetme, kendine daha çok vakit ayır Doğru zamanda Doğru yerde Doğru insanla.-) kocaman sevgilerimle, Ceyda TAŞKIRAN.

Aylinciğim,
Ben asla senin kadar kibar, nazik, düzenli, her şeyden haberdar, herkesle arkadaş ve format sahibi olamadım. Benim ve nicelerinin sahip olamadığı bu özellikler sende doğuştan var. Kişiliği çok erken yaşlarda oturmuş, kendini çokta gerçekleştirmiş, çok hanım, çok olgun bir kızsın sen. Harika bir arkadaş, harika bir eş, başarılı bir işkadını ve eşsiz bir anne olacaksın. Seni tanımış olmak çok güzel, umarım yine öyle ya da böyle gireriz birbirimizin hayatına. Hatta hiç çıkmayız inşallah.(Teşekkür ettiğini duyar gibiyim ama gerek yok hepsi doğru.) Nergis KÖSE

Kız Aylin! Dört sene boyunca sen o kadar düzgün bir Türkçe’yle konuşurken, ben her zaman kendiminkinden nefret ettim, sen o kadar güzel çeviri yaparken ben çevirimden nefret ettim, sen o kadar güzel yerlerde çalışırken ben kendimden nefret ettim, sen İspanya'ya giderken ben Türkiye'de kalmaktan nefret ettim, intihar edeceğim yakında, sebebim olacaksın:) Canım benim ya sen hep bizim tatlı, güler yüzlü, yardımsever Aylin'imiz oldun. Umarım talep ettiğin her şeyi hayat sana eksiksiz arz eder.. Bu son cümleyi kurabilmek için dört sene çalıştım ancak bu kadar oldu, olmuş mu:) Sevgi TURUNÇEL

Aylinciğim, hep böyle sevgi dolu, kibar ve samimi kal olmaz mı? Bu kadar güler yüzlü olman, bu kadar pozitif olman, inan uzaktan bile görsek seni yetiyor bize de neşe vermeye. İnandığın, çabaladığın değerler peşinde koşarken içinde yaşattığın bu güzellikleri hiç kaybetme. Unutulmamak dileğiyle... Ayşe Mine EKEROL

BALO DETAYLARI, ATAKULE-ANKARA (2.06.2005)



Sevgili Arkadaşlarım,

Düzenlediğim mezuniyet balomuz hayattaki en renkli anılarımdan biri olacak daima... 21 yaşımın en 'anlamlı' organizasyonuydu.. Semin fotoğrafları yollayınca, onları da ekleyeceğim.

Sizi çok seviyorum!

Ay-lin:)

-------------------------------------------------------------------------------------



From: AYLIN YAVAS < being83@yahoo.com>
Date: May 21, 2005 9:26 PM
Subject: BALO DETAYLARI
To: aylinyavas@gmail.com


Merhaba Arkadaşlar,

Atakule KUBBE Restoran'la balomuz için sözleşme imzaladım (http://www.atakule.com/ ). Detayları veriyorum:

Balo, 2 HAZ PERŞEMBE saat 19:30-03:30 arası yapılacaktır.
Minimum (garanti edilen) kişi sayısı 45'tir (Maksimum, 60 kişi oluruz diye tahmin ediyorum.)
Kişi başı fiyat 55 YTL'dir.
Masa düzeni, grup masa düzenidir: Bir masada on kişi oturacak. Örn. yan yana beş masa olacağız.

Sahne Programı: Saat 24:00'e kadar Aykut ALPAT yönetimindeki orkestra ile İngilizce, İspanyolca ve Türkçe canlı müzik ve özel showlar olacaktır. 03:30'a kadar DJ+disko ortamı olacaktır.

Süsleme ve Dekorasyon: "Altın rengi" ve "gümüş renk" olmak üzere iki alternatif vardı; daha sade ve şık olacağını düşündüğümden gümüş rengini seçtim. Sandalyelere gümüş renk sırt giydirilecek. Masalar, taze çiçek ve şamdanla aksesuarlanmış olacak.

Fotoğraf: Fotoğrafçı olacak; isteyen fotoğraf çektirip, kısa bir süre sonra da oradaki fotoğraf masasından fotoğrafını alabilecektir (5 YTL).

Kamera: Bunun gerekli olduğunu düşünmediğimden, talep etmedim. Yoksa fiyat oldukça yükselecekti.

Servis Bedeli: Ücrete dahildir. Başka bir ifadeyle, toplam ücretin % 5'i otomatikman kesiliyor. Pasta geldiğinde, "Bıçak kesmiyor." gibi sözleri KUBBE'de duymayız. Gerçekten de çok profesyonel bir hizmet veriyorlar. İsteyenler ekstradan bahşiş bırakabilirler.

Ulaşım: Balo, 3:30'da bittiğinde ne bir EGO ne de bir dolmuş bulma şansımız var. Bu yüzden, önce Gazi Üni.'nin kiraladığı servisle görüştüm. 25 kişilik bir dolmuş için 180 YTL istedi. Ben de gittim; Kazanlarla görüştüm. Pazarlık yaptım ve Beytepe için 65 YTL'ye, "Atakule-Tunalı-Tunus-Kızılay-Kurtuluş-Cebeci-Dikimevi" güzergahı için de 50 YTL'ye anlaştım. Dolmuşlar 20-25 kişi alıyorlar. Ödemeyi de araca kaç kişi binersek, bölüşüp yapacağız. Kişi başı 2 YTL gibi bir şey düşecek. Herkese uyuyorsa, bana söyleyin. Sürücüleri arayıp, rezervasyon yaptıracağım.

Asansör ücretleri, KUBBE tarafından karşılanacaktır: Kubbeye çıkışta turnikeler var; oradaki görevlilere baloya geldiğinizi söyleyip, 120 m yukarı çıkacaksınız :) Ellerinde isim listesi olabilir.

Terasa inip, gözlem de yapabilirsiniz. UFO Bar'ın kapanışına kadar açık tutulacak. Orada dürbün de var. Ama en iyi teleskop, gözlerimizdir. Şansımıza hava açık olursa, parlak bulutsular, yıldız kümeleri ve gökadalar da gözlemlenebilir.

Herkes 19:30'da KUBBE'de olsun. Güneşin batışını Atakule'den seyretmeden, gitmek yok :) Hele gece o panoramik manzarayı; yıldızları, vs. kaçırmamak lazım :) :) Gökyüzümüz açık olsun :)

MÖNÜ:

-ORDÖVR TABAĞI: RUS SALATASI, TARATOR, KAŞAR PEYNİRİ, BEYAZ PEYNİR, PAŞA MEZESİ, MANTAR SALATASI, SALAM, ZEYTİNYAĞLI DOLMA, KORNİŞON, SÖĞÜŞ DOMATES, SALATALIK

-ARA SICAK: Sigara böreği ve sosisli tavayı evde de yiyebileceğimiz için ÇİN BÖREĞİ VE MİTİTE KÖFTE seçtim.

-MEVSİM SALATASI

-ANA YEMEK : "Piliç Emense" seçtim. Görünüşü biraz değişik olduğundan detaylı bilgi vereyim: Piliç Emense, Rus mutfağından bir düğün yemeğidir. Önce patatesler uzun parçalar halinde rendelenip, kızartılır (Buna mutfak dilinde "kibrit patates" ya da "ponfritz" denir.). Sonra kuşbaşı doğranmış tavuklar, mantar, soğan, az sıvıyağ ve tane karabiberle kızartılır. Ayrı bir yerde, krema ısıtılır. Hep beraber iyice pişirilir. Kenarda duran kibrit patateslerin üzerine bunlar dökülür. Afiyet olsun :)

(Piliç pirzola, bonfile, vs. birçok yerde yenilebilir. Özel bir yemeğin olmasının daha iyi olacağını düşünüyorum.)

-MEVSİM MEYVELERİ

-MEŞRUBAT:

Coca cola
Cappy Meyve Suları
Erikli Su (ph 7.13) :)

-MEZUNİYET PASTASI (ONLARIN İKRAMI):

Mevsim meyvelerinden oluşan salata da olacağından, pastayı çikolatalı+beyaz kremalı sipariş verdim. Dikdörtgen olacak. Süslemesini de tasarladım: Hacettepe logosu olacak ve "İMT" yazılacak.





(Pastamızı Prof. Dr. Sayın Temuçin Faik ERTAN kesti, gecemize onur verdi. İlk deneme de benden oldu:)

ÇOK ÖNEMLİ:

Bu hafta içi (23-26 Mayıs) ikinci taksitleri topluyorum. 31 Mayıs Salı günü gidip, tüm ücreti vermem gerekiyor. Ücreti vermek ve kişi sayısını artırmak için son gün 31 MAYIS'tır!!! Ama bu hafta bitirip, hesabı kapatırsam iyi olur. Ayrıca, daha birinci taksidi vermeyenler var. Lütfen unutmayalım!

Umarım herkes katılır. Gelmeyi düşünmeyen arkadaşların çeşitli nedenleri var. Özetleyerek, yanıtlıyorum:

-"Balo elbisesine ... YTL veremem."-Önemli olan temiz, ütülü ve üzerimize yakışanı giymektir. İster takım elbise giy, istersen etek giy. Rahat olalım arkadaşlar.

-"Sevgilim yok." –Hayatım, bu senin eğlenmen için bir engel değildir. İsteyen baloya sevgilisi/normal bir arkadaşıyla gelir; isteyen tek başına gelir. Hep beraber eğleneceğiz.

-"Sevgilimin işi olduğundan o gelemeyecek; benim de gelmeme izin vermiyor. Çok kıskanç." –Bunu öğrendiğime gerçekten de çok üzüldüm. Hayatında bir kez mezuniyet balon olacak. Bence, sevmek demek sevdiğini zincirlemek demek değildir. Ama bu senin hayatın. Bence, insan sevgilisinin dışında normal bir arkadaşıyla da dans edebilir. Bu bağlamda, balonun en şanslı kızı ben olacağım. Çünkü bütün arkadaşlarımla da dans edip, oynayacağım.

Bu iletiye olumlu ya da olumsuz geri dönüt veriniz. Hayatımda ilk defa bir balo düzenliyorum. Aklıma gelmemiş bir detay olabilir; kusuruma bakmayınız lütfen!

Sevgilerimle,

Aylin:)

30 Kasım 2006 Perşembe

La Isla Bonita: Where nature meets history


La Isla Bonita: Where nature meets history

Sunday, April 10, 2005

Those who have the chance to travel overseas should not skip San Miguel de La Palma, a beautiful connection of nature, history, technology, sports and culture, a must-see paradise on earth

AYLİN YAVAS - TDN Guest Writer ANKARA - Turkish Daily News

Seven islands, six islets, four national parks, hundreds of volcanoes, nearly all of them inactive: This is a brief description of an archipelago that lies off the western coast of Morocco, near the Tropic of Cancer. Annexed to Spain between the 14th and 15th centuries when the earliest inhabitants, the Guanches, were still there, the islands were transformed into a flourishing trading center on the shipping routes to the American and African continents. The Canary Islands are nowadays two distinct Spanish provinces: the Western Islands (Tenerife, La Palma, El Hierro and La Gomela) and the Eastern Islands (Gran Canaria, Lanzarote, Fuerteventura). These seven volcanic natural structures emerged from the bottom of the ocean and temptingly invite you to visit. Last summer I had the opportunity to spend six weeks on San Miguel de la Palma Island, also known as La Palma or "The Pretty Island" (La Isla Bonita).

La Palma:

La Palma is the most westerly island, located northwest of Tenerife and El Hierro islands. The geographic area is 708 square kilometers and there are 82,000 inhabitants, with Santa Cruz de La Palma as the capital.
The flight from Istanbul to Madrid lasts four hours, then three hours to La Palma due to trade winds. Then an island as pure as nature intended welcomes you.
Admire the spectacular and dense laurisilva forests in a protected section of the island. The majority of these forests are so valuable that the United Nations Educational, Scientific and Cultural Organization (UNESCO) has declared them a Biosphere Worldwide Reserve under the name of “Los Tiles.” Presently, the entire island falls under the Biosphere Worldwide Reserve designation. The legendary dragon tree is worth mentioning. From it one extracts the dragon's blood, red liquid sap exported in the 16th century and used in medicine. This beautiful tree lives for thousands of years. La Palma has the most dragon trees among the Canary Islands.

Roque de Los Muchachos Observatory:

In the middle of unparalleled beauty at an altitude of 2,400 meters is the Roque de Los Muchachos Observatory. This observatory on La Palma -- together with the Teide Observatory on Tenerife -- belongs to the Instituto de Astrofísica de Canarias (IAC). It is one of the most important viewing stations in the world due to its telescopes and instruments, as well as the unobstructed view of the skies above. It opened in 1985 to the delight of heads of state and royalty from countries that participated in its construction.
Important scientific discoveries have been made with these telescopes. Of particular significance were those made with the William Herschel telescope, such as the first discovery of light from a planet outside our solar system, the first black hole confirmed in our galaxy and the first optical image of a gamma-ray burster, confirming one of the most violent explosions of the universe. In order to minimize nocturnal light pollution that would diminish observations, the Canary Island government has passed the Law of the Sky regulating the installation of nocturnal lighting by ensuring the use of lamps that will not affect the telescopes' view. I was lucky to catch an open sky and spend the day in the Roque de Los Muchachos Observatory. To enjoy a similar experience in Turkey, you can participate in observation festivals organized by the Scientific and Technical Research Council of Turkey (TUBITAK) and visit the TUBITAK National Observatory (TUG) in Antalya (http://tug.tubitak.gov.tr).

Volcanoes:

What about visiting volcanoes? You can find a very active geological zone in the south of La Palma. The last volcanic eruptions that are well documented were the Tacante volcano (between 1470 and 1492) and the eruption of the Teneguia volcano (1971). Fortunately, I wasn't there for either. Besides the mountains, volcanoes and streams of lava, it is very important to stress the many volcanic tubes, some of them very accessible. Of course, there are others that are really long, underground and labyrinthine.

History:

La Palma is not only nature but also history. In the 16th century the first sugar plantations were planted here. Since then, the island has become well known due to its wine industry. Fittingly, Malvasía wine (Malvasía is a very sweet and fragrant grape) is mentioned by universal playwrights such as William Shakespeare. In the last few centuries La Palma has gained business importance. Shipyards were built to construct vessels that would ply the arduous Americas route. The ships were made of wood from the rich forests. The port of Santa Cruz de La Palma was considered the third busiest of the Spanish empire.

Gastronomy:

The cuisine of La Palma is similar to that of the other islands and of Spain. Unfortunately, over the years, the typical dishes have been forgotten. In rural areas families eat the products cultivated in the field. Potatoes, gofio, pork beef, goat cheese, milk, fish, some vegetables, ripened fruit and mojo are the staples. On feasts and special days special dishes and desserts were made, such as honey soups, rice pudding, toasted chestnuts, milk ring-shaped rolls, alfajores, sponge cakes and others. The confectionery of La Palma is rightly very famous. The rapaduras, kernellies, meringue, marquesotes, alfajores and almond cheese are to die for.

Economy:

As you travel around the island, you see banana plantations everywhere. At present, the economy revolves around the banana. In recent years the cultivation of the avocado pear has become important. Other economic factors are the goats and the cheese they yield, wine and a small amount of tobacco.

Sports and nature:

La Palma offers a large list of interesting and spectacular pastimes to those who come here. It is ideal for mountaineering and hiking, especially in La Caldera, the National Park. Potholing, geology, botany, biology, scuba diving, astrophysics, paragliding, vulcanology and photography are all done in La Palma. It is an ideal place to fly and see beautiful landscapes from the air any time of the year. La Palma is considered the highest island in the world in relation to its small area and good place to fly to in winter.
Hordes of spelunkers visit the island regularly. Villa de Mazo houses the most important group of caves, including volcanic tubes. Todoque is one of the more popular caves favored by amateurs and geologists.
You must have heard about the clean and temperate waters of the Canary Islands and the wide range of fauna. The coast of Fuencaliente, formed in 1972 as a result of the eruption of Teneguia, is the best place to scuba dive. Black coral and canyons can be found both on the north and the south coasts. Additionally, frequent encounters with countless fish will make your diving more enjoyable.
Last but not least, it is a must to go on a submarine-safari into the Atlantic Ocean and swim with dolphins, which remains one of the most unforgettable memories of my life.

La Bajada de la Virgen de Las Nieves:

Feasts abound. The main ones are the tourist-centered feasts of La Bajada de la Virgen de Las Nieves, the patron madonna of La Palma. Every five years since 1680 the patron saint is taken to the city for the celebrations. Particular events of note are: the pilgrimage of La Bajada del Trono de La Virgen (Virgin's throne descent), an 18th century festival called Minuet, El Carro Alegórico Triunfal (triumphal float), the traditional Loa a La Virgen (Praise to the Virgin) and La Danza de Los Enanos (the dance of the dwarfs) -- an act that surprises everybody due to its originality. Do not miss La Bajada de la Virgen de Las Nieves this summer.

http://www.tdn.com.tr/article .php?enewsid=10194

29 Kasım 2006 Çarşamba

İAdios!*

















Günbatımında tango :)

EDİRNE UZUNKÖPRÜ ADALET GAZETESİ,
ANKARA'DAN AYLİN YAVAŞ, being83@yahoo.com
(Haziran, 2004)

İAdios!*

Her şey bundan bir yıl önce babamın bana bir faks almasıyla başladı. Cihazın kullanım dili İspanyolca çıktı. Neden bunu anlayamıyorum diye hırs yaptım. Bir de buna bir gün resmi dili İspanyolca olan Arjantin'e gidip, tango yapma hayalim eklenince, İspanyolca öğrenmeye başladım. Daha sonra yazın Saros Körfezi'ndeki Erikli'de (Edirne) hayatımın akışını değiştiren bir İspanyol'la tanıştım. Kader ağlarını yavaş yavaş örüyordu galiba...

Önce size bir aşk hikayesi anlatacağım. Kahramanlarımızın biri Türk, İstanbul'dan. Adı, Murat. Diğeri ise İspanyol, Kanarya Adaları'ndan. Adı, Maeve. İkisi de kendi ülkelerinde üniversite öğrencisiyken, yaz tatilinde Londra'da gittikleri bir dil okulunda tanışıyorlar. Mezun olduktan sonra master yapmaya gittikleri ABD'de tekrar karşılaşıyorlar. Zamanla arkadaşlıkları ilerliyor ve bu hikaye İstanbul'da yapılan bir aşk evliliğiyle noktalanıyor. Şimdi bir kız bir de erkek çocukları var. Daima mutlu olmalarını diliyorum...

Bu aşk hikayesi aynı zamanda, özellikle hikayemizin bayan kahramanı için bir cesaret örneği bence. Kendinizi onun yerine koyar mısınız lütfen? Çok farklı bir kültürden birini seviyorsunuz; farklı ülkelerin, dillerin, dinlerin, vs. bir parçasısınız. Kültür çatışmasıyla karşılaşma riskiniz çok yüksek. Ama 'Sevgi, her şeye değer.' derler... Karşınızdaki kişinin hayatınızın kalan kısmını sizinle paylaşabileceğini, çocuklarınızın babası/annesi olabileceğine inanıyorsunuz. Tüm sevdiklerinizi, ülkenizi, vs. geride bırakıp, daha önce adını bile duymadığınız bir kente geliyorsunuz . Bryan Adams, 'Have You Ever Really Loved a Woman?' adlı parçasında '... when you see your unborn children in her eyes... you really love a woman.' der. (Doğmamış çocuklarının gözlerini onun gözlerinin içinde görüyorsan, gerçekten de bir kadını seviyorsundur.) Belki de insanı dünyanın bir ucundan diğerine sürükleyebilen bir çift gözden aldığı ışıktır. İnşallah herkes o ışığı yakalar. Sevenlere ve sevginin değerinin bilenlere Luis Miguel'den 'Una Historia de Un Amor' adlı parçayı armağan etmek istiyorum. Muhakkak dinleyin; insanı uzaklara götüren bir parça...

Yazının başında bahsettiğim kişi Maeve'dir. Yazın Enya'dan (sanatçı) Gila Benmayor'a (Hürriyet Gazetesi yazarı), yemek tariflerinden spora kadar çeşitli konularda bilgi ve düşünce alışverişi yaptık. Benden 19 yaş büyük bir bayan. Ama birçok yaşıtıma göre onunla daha iyi anlaşıyorum. Öncelikle beni etkileyen özelliği hanımefendiliği ve zarafeti oldu. Çok olgun ve bir o kadar da alçakgönüllü bir insan. Dürüstlüğü, genel kültürü, dünya bakışı ise onu günbegün daha çok sevmemi sağladı. Bu yıl iki bölüm okuduğumdan, hayatımın en yoğun yılını geçirdim. Haftanın yedi günü de koşuşturmak zorunda kaldım. O stresli günlerimde hep benimle ilgilendi. Ben onun kadar ince düşünceli ve duyarlı birini görmedim. Verdiği sözü daima tutar. Kısacası çok erdemli bir insan. İyi ki onunla tanışmışız. Bana bir yıldır verdiği ışıkla, hayatımın akışı birçok alanda değişti. Benim İspanyolca'mı ilerletmemi ve ufkumu genişletmemi çok istiyor. Kaç kişi bu kadar iyi niyetli olabilir ki?

Bu yaz tatilimi geçirmem için beni Kanarya Adaları'na davet etti. Kısmetse Temmuz başında Madrid-İspanya'ya gidiyoruz. Bana Madrid'i gezdirecek. Oradan da La Palma'ya geçeceğiz. O da annelerini ziyaret etmiş olacak. Bir buçuk ay onların misafiri olacağım. Ben de Maeve'e çocuklarının bakımında yardımcı olacağım. Kızı Laura ilkokula gidiyor. Türkçe, İspanyolca ve İngilizce biliyor. Uslu bir çocuk. Fakat oğlu Dennis yürümeye yeni başladığından, çok yaramazlık yapıyor. Sürekli mobilyaların yerlerini değiştirmeye çalışıyor:) Çocuklara aşık olduğumdan ve 20 yaşımda olmama rağmen daha çok çocuksu olduğumdan, onlarla iyi vakit geçireceğimi düşünüyorum.

Şimdi de İspanya ve Kanarya Adaları hakkında size genel bir bilgivermek istiyorum. Kaynak olarak İnci KUT'un 'Sözlüklü İspanyolca Konuşma Klavuzu'ndan (İnkılap Kitapevi, 2000, İstanbul) ve internette okuduğum bazı yazılardan yararlandım. İspanyol kültürü hakkındadetaylı bilgiye orada yaşayarak sahip olabileceğim. Bunları da sizlerle Ekim ayında yeni yazı ve fotoğraflarla paylaşacağım inşallah.

Avrupa'nın en batı ucundaki İberik yarımadasının (Portekiz dışında) hemen hemen tümünü kaplayan İspanya'nın yüzölçümü 504,783 km². Atlantik Okyanusu'ndaki Kanarya Adaları, Akdeniz'deki Balear Adaları ve Fas'ın kuzeyindeki Ceuta (Septe) ve Melilla kentleri de İspanya'ya ait. Tüm bu topraklar üzerinde 39 milyon insan yaşıyor.

Coğrafi olarak Türkiye'ye çok benzeyen İspanya'nın da üç yanı denizlerle çevrili: Kuzeyinde Cantabria Denizi, doğusunda ve güneyinde Akdeniz, batısında da Atlantik Okyanusu var. Kuzeyi, bizim Karadeniz gibi dağlık ve ormanlık; çok da yağmurlu. Denizden 600-700 m yükseklikteki orta bölüm, tıpkı Anadolu platosu gibi oldukça sıcak ve kurak bir tahıl bölgesi. Doğu ve güneyi ise bildiğimiz Akdeniz.

İspanya, idari olarak 18 özerk bölgeye ayrılmış. Başkenti Madrid olan Madrid Özerk Bölgesi'nin dışında, kimi birkaç, kimi tek bir ilden oluşan, içişlerinde ve yönetiminde özerk olup, dışişlerinde Madrid hükümetine bağlı olan bu bölgeler şunlar: Galicia, Asturias,Cantabria, el País Vasco, Navarra, Cataluňa, el País Valenciano, Aragόn, Castilla-Leόn, Castilla La Mancha, Extremadura, Murcia, La Rioja, Andalucía, Baleares, Canarias, Ceuta, Melilla.

Halkın büyük bir çoğunluğu Katolik olan İspanya'nın büyük bir bölümünde İspanyolca konuşuluyor. Ama Cataluňa bölgesinin kendi dili Katalanca, Bask bölgesininki Baskça, Galicia bölgesininki Galicia dili.

Yazılı tarihi İ.Ö. 10. yüzyılda İberik yarımadası, Fenike ve Yunan kolonileri döneminden sonra 9. yüzyıldan itibaren Keltlerin istilasına uğramış; yarımadanın yerli halkı olan İberlerin kendi uygarlıklarınıgeliştirmesinden sonra İ.Ö. 1. yüzyılda Roma'nın egemenliğine girmiş.Daha sonra sırasıyla Frankların, Vizigotların, 7. yüzyılda daArapların istilasına uğramış. Yarımadanın güneyi 800 yıl Emevilerin egemenliği altında yaşadıktan sonra kuzeydeki Katolik hükümdarların egemenliği ele geçirmeleriyle Müslüman İspanya dönemi sona ermiş. İşte tüm bu istilalar nedeniyle çok köklü ve renkli bir tarihe sahip olan İspanya'nın her yerinde görülmeye değer pek çok şey var. İspanyol insanı sıcak ve sevecen. Ben de hayat dolu bir Trakya kızı olarak onlarla iyi anlaşacağıma inanıyorum:)

İspanya'nın başkenti olan Madrid'in tarihi IX. yüzyıldaki Arap Emiri Muhammed'in dönemine dayanıyor. Ama kentin bugünkü güzelliğini borçluolduğu bulvarları ve meydanları, XVII., XVIII. ve XIX. yüzyıllardan kalma.

Gelelim Afrika'nın kuzeybatı kıyılarından 110 km açığında bulunan Kanarya Adaları'na. Yedi adadan oluşan Kanarya Adaları ikiye bölünmüş.Bunlardan Las Palmas ili Gran Canaria, Fuerteventura ve Lanzaroteadalarından, Santa Cruz de Tenerife ise Tenerife, La Palma, Gomera veHierro adalarından oluşuyor. 1.5 milyon nüfusa sahip adaların temel geçim kaynağı muz üretimi ve turizm.

Adalarda yıl boyunca kuru ve sıcak bir iklim hakim. Sıcaklık yılboyunca 18-30°C arasında değişiyor. Bu iklim yapısı bilinen her türlü sebze ve meyvenin yetiştirilmesine imkan veriyor. Bununla birliktesadece bu adalarda yetişen bitki, sebze ve ağaç türleri mevcut. 2000'e yakın bitki endemik türden. Çeşitli orkideler ve sadece bu adalarda yetişen ve son buzul çağından sonra bugüne kadar varlığını sürdüren meşhur Canavar Ağacı (Dragon Tree) Tenerife Adası'nın her yerinde hakim. Adaların yeryüzü şekilleri çok değişken: Kraterler, volkanikçöller, ormanlar, kanyonlar, yüksek kayalıklar, yüksek tepe ve dağlarla kaplı. Kıyılar volkanik özelliklerden dolayı yer yer kahverengi ya da siyah kumullarla kaplı. Adalarda nehir olmadığı içiniçme ve sulama suları arıtma tesislerinden sağlanmakta. Özellikle 200'e yakın kuş çeşidinden papağan türleri ve kanarya türleri çok yaygın.

Lanzarote Adası, 300'e yakın volkanik tepesi ile ay yüzeyine benzeyenbir yapıya sahip. En son 1824 yılındaki patlama ile bugünkü halini almış. Fuerteventura, kumtepeleri ve kıyıları ile tipik bir Afrika görünümüne sahip. La Palma, her türlü meyve ve sebzenin yetiştirilmesine imkan sağlayan bir iklime sahip. Bu nedenle de adalar içerisinde en yeşil olanı. Hierro, adalardan en küçük olanı. Gomesa, bazalt kayalıkları ile bir kaleyi andırmakta.

Tenerife Adası, Kanarya Adaları'nın en büyüğü ve neredeyse Erciyes Dağı kadar büyük bir dağı (3718 m) üzerinde bulunduruyor. Doğal alanlar son derece iyi korunmuş. Bu nedenle de adaların %42'si MilliPark kapsamında. Tenerife adasında yer alan Loro Parkı, bahçeleri, havuzları ve akvaryumları ile barındırdığı 200'e yakın kuş türü iledünyanın en büyük papağan koleksiyonuna sahip. Bu park özellikle yunusların ve deniz aslanlarının gösterileri ile de meşhur.

Teide Yanardağı'nın da içinde yer aldığı Teide Milli Parkı en fazla ziyaret edileni. Teide Yanardağı sadece Kanarya Adaları'nın değil, 3718 m'lik zirvesi ile İspanya'nın da en yüksek zirvesi. 19 km çaplı krateri ile de dünyanın en büyük kraterine sahip olan volkanlardan. Hala krater içinde volkanik aktivitelerin olduğu yerler var. En son 1909'da 10 gün süreyle faaliyet göstermiş bu yanardağ dünyanın 3.yüksek volkanı (Diğer ikisi Hawai'de yer alan Mauna Loa ve Mauna Kea). Christopher Colombus, Amerika keşfi için yola çıktıktan sonra 1492 yılından Gomera Adası'nda konaklamış ve Tenerife Adası'nın bugünkü halini almasına neden olan Teide Yanardağı'nın patlamasını izlemiştir.

Milli Park sınırları içerisinde yer alan İzana Dağı bölgesinde AvrupaUzay Ajansı'nın da kullandığı çok büyük bir gözlemevi yer almakta. Bir diğer gözlemevi de Gran Canaria'da yer alıyor. Adalarda çeşitli eğlence imkanları var. 1930 yılında kurulmuş olan bir senfoni orkestrası bile var. Konu müziğe gelmişken İspanya'ya özgü bazı müzikterimlerini de hatırlayalım: Üniversite öğrencilerinden oluşan ve geleneksel kıyafetleriyle barları ve lokantaları dolaşıp, halkşarkıları söyleyerek para toplayan gruba 'tuna', Endülüs Yöresi'ndekiçingenelere özgü dansa 'flamenko' ve popüler konuları işleyen operete 'zarzuela' deniyor.

Umarım sizlere İspanya hakkında genel bir bilgi sunabilmişimdir...

Son olarak da bu yazıyı yazarken dinlediğim parçalardan birini sizlerle de paylaşmak istiyorum. Parçanın adı, 'Beni Kör Kuyularda Merdivensiz Bıraktın'. Timur SELÇUK'un 'Babamın Şarkıları-1' adlı eserinden (Bir İstanbul Masalı'nı seyredenler bilirler; bu Selim'in en sevdiği parçadır.). Şu an belki de bazıları kör kuyularda merdivensiz kalmıştır... Asla unutmayın: Gecenin en karanlık olduğu an, güneşin doğmasının en yakın olduğu andır!.. Herkesin 'Bir İstanbul Masalı'yaşaması dileğiyle!..

Not: 'İAdios!', İspanyolca'da 'Elveda!' anlamına gelmektedir.

Elveda YTÜ ve İstanbul, merhaba BANÜ ve Bandırma!

                                                   Yaklaşık 15 yıl  #ARGEdeLiderYTÜ ’de (ve bir yıl dünyanın en saygın üniversitelerinden Co...